Özür

4.4K 353 1.1K
                                    

Demir Demirkan - Zaferlerim

Sırtım boşluğa düşünce kapının dışına tutunarak son anda düşmekten kurtuldum. Henüz kendimi toparlayamamışken Elçin'in kokusunun burnuma dolması ise yine dağıttı içimi. Yanımda hareketsiz duran bacaklarından yavaşça kaldırdım gözlerimi gözlerine doğru. Dudağını ısırmış bana bakarken şaşkın bakışlarının altında titreşen kırgınlığı yok saymaya çalışıp gülümsedim. Yavaşça ayağa kalktığımda bakışlarını hiç ayırmadı üstümden, "Barış? Ne işin var burada?".

Ne işim olabilir senden başka Elçin?

Yutkunup yüzüne bakmaya devam edince "Bir şey mi unuttun?" diye sordu ürkek ürkek. Sıkı sıkı tuttuğu kapının tokmağı beyaz elinin eklemlerini daha da beyazlatırken bana da gerekli mesajı veriyordu, "Bu eve girmek o kadar kolay değil artık senin için Barış!".

Buraya gelmeden önce kafamda kurduğum tüm cümleler buharlaşıp havaya karışmış gibiydi sanki. Gözlerim sadece Elçin'in yüzünü izlemek istiyordu. Ve bir saniye bile kaçırmamak için göz kapaklarımla savaş halindelerdi, "Sakın kapanma!". Tekrar yutkunduğumda Elçin sabırsızca "Barış" dedi uyarır gibi, "Sarhoş musun yine?".

Yine... Tek kelime ne çok şey anlatıyor değil mi? Nasıl gelip senin yapamadığını yapıyor, tüm dengemi alt üst edip sanki en savunmasız halimdeyken yere seriyor beni. Kızgınsın değil mi Elçin bana? Tüm hücrelerinle kızgınsın. Ben de yaptım sana çünkü aynısını. Tek kelimeyle yere serdim seni. Ama yalnız değildin aslında. Ben çoktan yerdeydim. Olsun ama. Kızgınlığın da güzel be Elçin. En azından bir duygu var içinde bana karşı. Belki o kızgınlığı yavaşça eritiriz beraber, izin verirsen.

-Değilim.

-Sonunda konuştun! Ne oldu? Niye buradasın yine?

Beklediğimden daha da kızgınsın. Sen karşımda böyle yorgun ve kızgın dururken ben ağzımı açamıyorum ki... Konuşmaya geldim oysa.

Derin bir nefes alıp "Ben" dedim kızgınlığını takmamaya çalışarak, "Özür dilemeye geldim.".

Demek bunu beklemiyordun Elçin. Yüz ifaden o kadar belli ediyor ki duygularını. Her şey o güzel yüzünde, okumayı bilene.

Çatık kaşlarını düzeltmeye çalışıp kapıyı tutmadığı elini saçlarından geçirdi, "Anlamadım? Ne için?". Beni zorlamak istediğinden mi yoksa canımı acıtmak istediğinden mi sorduğunu bilemedim bu soruyu. Sessiz bir nefes çektim içime kokusu güç versin diye, "O gece için.". Hafifçe güldü. İlk defa canımı acıttı sanki gülmesi. O kadar kırık dökük ve neşeden uzaktı ki... Omzunu silkip "Özür dilenecek bir şey yok." dedi, "Sarhoştuk ikimiz de.".

-Değildik.

Bu sefer hiç görmediğim bir şaşkınlık vardı gözlerinde. Sanki ateşini bırakmamak için sarılmıştı şaşkınlığı. "Yani ben değildim." diye devam ettim kendimi açıklamaya çalışarak. Kelimelerle aram iyiydi oysa benim. Ama Elçin'in karşısında hiç bilmediğim bir dili konuşmaya çalışıyormuşum gibi hissediyordum.

Bu sefer tepki vermedi. Verdiği tek tepki kapının tokmağındaki elinin daha da beyazlamasıydı.

-Sormayacak mısın?

Gözlerini kırpmadan gözlerimin içine bakıyordu şimdi o da, "Neyi?". "Neden sarhoştuk dediğimi? Neden gittiğimi?". Öyle sesli yutkundu ki boğazındaki yumrunun büyüklüğü benim canımı acıttı. Kızarmaya başlayan gözleri de eklendiğinde gücümü kaybediyormuş gibi hissettim. Sanki bütün enerjim yavaşça yere doğru akıp gidiyor ve ben öyle boş bir çuval gibi dikiliyormuşum gibi...

CapellaWhere stories live. Discover now