Olasılık

1.3K 124 177
                                    

Unkle - In A state

Kış karavanı ve yaz karavanı o kadar farklıydı ki... İkisinin de keyfini birbirlerine tercih etmezdim sanırım ama sürekli olarak "Kışın bunu hiç böyle yapmıyorduk ki!" derken buluyordum kendimi. Serzeniş değildi kesinlikle. Sadece farklılığa parmak basıyordum kendimce. Ya da daha doğrusu kış karavanı ilk karavan tatilim olduğundan ona alıştığım içindi sürekli karşılaştırmam. Muhtemelen ilk yazın çıksaydık karavan yolculuğuna kafamda yazın yaptıklarımızı kodlayacaktım hep ve kışın yaptıklarımız farklı gelecekti. Ama her koşulda yaşasın karavancılıktı sonuçta.

Yazın ve kışın en büyük farklılığı karavandaki sıcaklık durumuydu haliyle. Kışın kat kat örtünerek korunmak mümkündü soğuktan. Tabi bir de benim yanımda kalorifer bebeğim vardı. Üşüdüğüm an sıkı sıkı sarıp ısıtıyordu beni. Yazdan korunamıyordum ama. Üstüne kışın o çok hoşuma giden 'Barış sarılmaları' eklenince minicik karavanın içinde pişiyordum.

Bugün öyle değildi ama. Yola çıktığımızdan beri neredeyse ilk defa terleyerek uyanmamıştım. Onun yerine keyifle hatta biraz da hafif bir üşümeyle açtım gözlerimi. Çok söylendiğim için Barış bana dokunmadan yatmaya çalışıyordu bizim minicik ama rahat yatağımızda. İyice yatağın kenarına kaymış düşmekle düşmemek arasında giderken uyumaya çalışıyordu benim tatlı bebeğim. "Aferin Elçin!" diye geçirdim içimden, "İki insan boyunda adamı bir çocuğun sığacağı yere sığdırmışsın! Kıyamam büzülmüş de iyice...".

Uyandırmamaya çalışarak yanağına tüy gibi bir öpücük bıraktım önce. O yemimdi aslında. Barış'ın buna düşeceğini biliyordum. Tahmin ettiğim gibi yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeyle bana döndürdü bedenini. Döndürdü ama kapladığı yer artmadı çok fazla. Sanırım alışmıştı bu şekilde uyumaya. "Sadece benim söylenmem değildir canım." diye rahatlatmaya çalıştım içimi, "Sonuçta o da terliyordur zaten. Yer de olmayınca...". Ama rahatlamadı vicdanım.

Kolumu uzatıp beline sardım yavaşça. Uyanmak bir kenara kıpırdamadı bile. Sadece elimi kavradı gibi oldu kocaman eliyle. Gülümseyip kendime doğru yaklaştırmaya çalıştım. Bir minik kıpırdanıp kapladığı alanı genişletti. Çok daha fazlasına ihtiyacı vardı ama ben bununla da yetinip yanaştırdım bedenimi bebeğime. İtiraf etmem gerekiyordu ki bu yatışımızı ben de özlemiştim. Tabi ki sarılarak uyumuyoruz diye bebeğimin bana hiç sarılmadığını düşünmek tamamen yanlış olurdu. Çünkü bir oynaşgiller familyası olarak ellerimizi birbirimizin üstünden çekemiyorduk malum. Gece de muhtemelen aralarda sarılıyorduk ama farkında olmayabilirdik.

Yine de özlemiştim böyle bebeğimin göğsüne başımı gömüp içime kokusunu çeke çeke yatmayı. Bayılıyordum zira ilk günden beri. Bir de çıplak teninden alınca o kokuyu... Böyle saf Barış kokusu... Başımı döndürüyor desem yalan olmazdı sanırım. Kesinlikle bir minik dönüyordu çünkü dünyam kokusunu içime çektiğim anda. Yine öyle olacağını bilerek çektim içime kokusunu. Yetmedi bir daha. Sonra bir daha...

Koklamamla uyanmazdı tabi ki. Bir de uyanmayacağına emin olduğum hafif bir öpücük bıraktım kokladığım yere. Ama bir anda aklıma gelenle başımı hafifçe geriye çektim. Seslenmek yerine gözlerimi karavanda gezdirdim bir süre bulmak için. Ve tabi ki her zaman olduğu gibi Barış'ın şoför koltuğunda buldum kediyi.

İstemsizce kıkırdadım olduğum yerde. Tanıştıklarından beri vardı böyle bir gizli savaşları. Daha doğrusu Barış gizliyordu da kedinin umurunda değildi. Dümdüz savaştaydı Barış'la. Barış nereye oturduysa onun da oraya oturması gerekiyordu. Böyle bir minik çekişme vardı aralarında. Ne koltuğu olduğu önemli değildi. Barış'la o koltuğun kavgasını yapmaları yeterliydi. Ve istisnasız her koltuk için bu kavgayı yaptıklarından şoför koltuğunda uyumak da hazinesine eklediği bir zaferdi kedi için.

CapellaWhere stories live. Discover now