Huzursuz

2.5K 214 632
                                    

Sedef Sebüktekin - Bul Beni

Çok ışık... Çok fazla ışık... Kapalı gözlerimin arasından bile gözlerimi yakacak kadar çok. Ama sıfır gürültü... Aklıma gelen "Işığa yürü!" repliği sonra. Çünkü şu anki hissiyatım tam da o. Çok ışık hiç ses... Bir de Barış kokusu... Çok fazla Barış kokusu... "Öldüm de cennete mi geldim acaba?" dedirtecek kadar çok hem de.

Işıktan kaçmaya çalışır gibi kıpırdanırken "Kaç kere dedim." diye mırıldandım kendi kendime kızgınlıkla, "Kaç kez dedim Barış'a şu camın perdesini çekmeyi unutma diye!". Ama Barış dememle beynime koşuşturan görüntüler açtı bir anda gözümü. Işık doldu iyice. Başımdan geçen sızıyla inledim derin bir şekilde. Gerçekten bu kadar ışığa gerek var mıydı kış vakti? Elimle şakaklarıma masaj yapmaya başlayıp kapattım hemen gözlerimi. Ama nerede olduğumu görebilecek kadar açmıştım bir kere. BARIŞ'TAYDIM! Baya baya Barış'taydım. Ne işim vardı ki burada?

Nasıl geldim ayrıca? Anahtarım yok. Kim getirdi beni buraya? Barış? Döndü mü yoksa? Döndü değil mi? Döndü! Dönmüş olması lazım, başka açıklaması yok çünkü. Döndü!

Kesik kesik görüntüler vardı aklımda. Bar, adını şu an unuttuğum çocuk, kavga ve bol bol Barış. Ne kadarı doğruydu acaba bunların? Gözlerimi birbirine bastırıp biraz zorladım kendimi. Yüzümü buruşturup "Yapmamış ol Elçin" diye geçirdim içimden. Gözümün önüne gelen görüntüler... Barış'ın kucağında beni sev diyen bir Elçin, gitmemesi için Barış'ın eline yapışan bir Elçin, bütün özlemini anlatan bir Elçin...

Ne olur yapmamış olayım bunu. Ne olur rüya olsun o görüntüler.

Kendi kendime kızarak döndüm yatakta. Ne içmiştim sahi ben? Neden bu kadar silikti her şey? Neden hala bu kadar kötü hissediyordum kendimi? Ve daha önemlisi Barış neredeydi? Sanki soruma cevap gibi hafif bir "Elçin." sesi gelince yavaşça araladım gözlerimi. Merdivende durmuş tişörtünü düzeltiyordu. Buradaydı. Barış, buradaydı! Dönmüştü. Baya baya dönmüştü. Ama yorgundu. Yorgun görünüyordu en azından. Biraz endişe vardı gözlerinde, bir de anlamadığım bir kızgınlık. Yutkunup doğrulmaya çalıştım ama gözü tepemdeki cama gitti. "Pardon ya!" diyerek koştu cama doğru. Perdesini kaparken "Unutmuşum kapatmayı." diye mırıldandı, "Kusura bakma.".

Bu kadar düşünceli olma be adam. İçim eriyip gidiyor sonra.

Perdeyi çekip bana baktı tekrar. Ağzımı açıp bir şey diyememiştim. Hala aklımdaki savaşla uğraşıyordum çünkü, "Ne kadarı doğru?". "İyi misin?" diye sordu ama saklamaya gerek duymadığı soğukluğu titretti yerimde. Biraz doğrulmaya çalışırken dimdik durması da soğukluğuna soğukluk kattı. Bir şeye kızmıştı Barış, belliydi. Ama neye olduğunu anlamıyordum. Acaba aklıma gelenlerden başka şeyler de mi yapmıştım ki?

"İyiyim galiba." diyerek sırtımı dayadım, "Kusura bakma. Sana da yü-". "Bir daha tanımadığın adamların elinden içki içme yeter." diye sert bir şekilde böldü lafımı, "Her zaman Furkan olmayabilir etrafında.". Furkan... Furkan ne yaptı ki acaba? Neden hiçbir şey hatırlamıyorum o adama dair? Ve Barış bu yüzden mi bu kadar sinirli?

Ağzımı açıp bir şey diyecektim ki merdivenlere yöneldi. "Toparlanıp gelirsin." dedi yüzüme bakmadan, "Makarna yaptım istersen. Midene iyi gelir.". İstemsizce gülümsedim. Gülümsedim çünkü kızgındı bana ama hala deli gibi beni düşünüyordu. Hala midemi düşünüp makarna yapıyordu. Kızgındı, bir halt yemiştim belli ki. Ya da o adama kızgındı başlı başına. Öyle miydi acaba? biriyle görüşmüş olma fikrime mi bozuktu? Kıskanıyordu yani.

Kıskanıyor musun sen beni? Kıskanıyor olsan ya. Olsa yani böyle bir şey. Hala, usanmadan kıskanıyor olsan. Çok şey istiyorum belki ama istiyorum işte. Düşüncesi bile kıpır kıpır ediyor çünkü içimi.

CapellaOù les histoires vivent. Découvrez maintenant