İyi Niyet

2.4K 204 413
                                    

Pauline Croze - T'es Beau

Kritik anlarda alınan kararları her zaman daha çok sevmişimdir. Nedense hep çok uzun uzun düşünülen kararlardan daha doğru kararlar olduğuna inanmışımdır. Çünkü öyle sıkışıksınızdır ki beyniniz normalde uzun uzun değerlendireceği birçok bilgiyi aynı anda değerlendirir ve en doğrusunu, o anlık en azından, çıkarıp verir size. O telaşla nasıl olur anlamam ama bir şekilde doğru olur karar. Ya da çok çok büyük bir hata. Ama sanırım bu konuda şansımdan dolayı henüz hata olmadı bu anlarda benim hayatımda. O yüzden yine içimdeki ateşe güvenip Barış'ı oturttum.

Barış'ı oturtmam gerektiğini bağırdı çünkü içimdeki ses. Sevmiyordu Tuğçe'yi. Günahı kadar sevmiyordu. Bir de Eren'i düşürdüğü durum eklenince üstüne iyice nefret eder olmuştu. O yüzden Barış'ın gidip Tuğçe'yi durdurmaya çalışması Tuğçe'nin buraya gelmesinden daha büyük bir olay yaratırdı muhtemelen.

Peki ben? Hiç tanımıyordum bir kere Tuğçe'yi. Ama gördüğüm anda içimde oluşan nefreti unutamıyordum asla. Biliyordum, tamamen önyargılı olmaktı bu. Kızı Barış'ın eskilerinden, hem de çok dişli eskilerinden, sandığım içindi o duygu. Ama bunun dışında da bir iticilik vardı kızda. Hani dizilerdeki kötü kadınlar vardır ya, ilk görüşte anlarsınız kötü kadın olduğunu; Tuğçe tam da o tipti. Bir negatiflik vardı kızda. Sevmek imkansız gibiydi. O yüzden Eren'in durumuna hala şaşırıyordum. Çünkü Eren gerçekten aklı başında bir çocuktu ama işte gönül bazen gerçekten de boka konuyordu sanırım.

Ben bunları düşünürken kapıya varan ayaklarım Tuğçe'nin tam önünde durdu. Önce gözlerimiz çarpıştı. "Dışarda Tuğçe." diyerek kolunu hafifçe tuttum sonra da. Zorluk çıkarmadan dışarıya çıkmasına şaşırsam da bozuntuya vermeyip tam karşısında dikildim. Ama karnındaki bebeğin varlığı dürttü bu sefer de. Gözüm oturacak bir yer arayıp Tuğçe'yi oraya oturttuktan sonra tekrar gözlerine çıktı.

Ellerini teslim olur gibi havaya kaldırıp "Gerçekten bir şeyi bozmaya gelmedim." demesiyle yumuşadı bakışlarım. Ama gardımı hemen düşürmeye niyetim yoktu. Amacı öyle olmasa da şu an burada bulunması yeterince bir şeyleri bozmaya müsaitti çünkü. "O zaman?" diye sordum o yüzden eteğimi çekiştirip. Bir yandan da gözüm Tuğçe'nin sürekli karnında dolaşan elinde olduğundan istemsizce başım döndü. Kaşlarımı çatıp "İyi misin sen Tuğçe?" diye sordum bu sefer de. Çünkü sanki gereğinden fazla karnındaydı o el, "İyi misiniz ya da?".

Derin bir nefes alıp dudaklarını yaladı. "Biraz koşturdum galiba da" dedi kesik nefeslerle, "Yani doğum yakın tabi. Böyle şeyler yapmamam gerekiyor.". Bir şey demeden baktım yüzüne. Gerçekten kötü bir şey yapmaya gelmiş gibi durmasa da bu kadar koşa koşa neden buraya geldiğine dair bir fikir oluşmadı ama kafamda ne kadar baksam da. "Tuğçe" diyerek yavaşça çöktüm önüne ve havada asılı kalan soruyu sordum, "Niye geldin?".

Sıkıntıyla çantasını karıştırdı bir süre cevap vermek yerine. Bir yandan içeriden gelen sesleri dinlemeye çalışıp diğer yandan da Tuğçe'nin hareketlerini izledim ben de sessizce. İçeriden gelen kahkahalar Eren ve Selin'in Tuğçe'yi fark etmediğini gösterdiğinden sessiz ohlar çektim kendimce. Muhtemelen içerdeki tek rahatsız kişi Barış'tı. Burada ne olduğunu merak ediyor olması gerekiyordu ama ben de burada ne olduğunu bilmiyordum zaten.

Tuğçe "Heh" diyerek tekrar ilgimi çektiğinde elindeki kağıt yığınına baktım uzun uzun. "Test" diye açıkladı, "Eren istemişti. Sonuçları çıktı.". "Ve sen de koşa koşa nikaha yetiştireyim mi dedin?" diye sordum ama iğneleyen sesimden kendim bile rahatsız olarak kıpırdandım. Tabi ki beklediğim tepki bir miktar çirkeflik, bir miktar da 'sanane kardeş' tepkisiydi. Ama aldığım tepki önce bir miktar dudak titremesi sonra da yüklü miktarda gözyaşları oldu.

CapellaWhere stories live. Discover now