Baba

5K 327 558
                                    

Cem Adrian & Manuş Baba & Mabel Matiz &Ceylan Ertem & Derya Köroğlu - Bana Bir Masal Anlat Baba

*

Konuşmalar konuşmalar konuşmalar... Bitmediler! Bitmediler bir türlü. Bütün konferans boyunca dinlediğim yetmezmiş gibi bir de uçakta Hakan hocayla Yavuz'un ortasındaki koltuğa oturmak zorunda kaldım. İki taraftan bitmeyen bir saldırı! Meğer Hakan hoca ne konuşkan adammış! Banaymış demek suratsızlığı. Yavuz zevzeğiyle susmadılar tüm yolculuk boyunca. Yolculuk bitti de çilem bitti mi? Hayır tabi ki! Bavul bekledik bir de yarım saat. Tabi ki Yavuz-Hakan çiftinin muhteşem muhabbeti eşliğinde. "Bırakın beni sevgilime gideceğim ben!" diye bağırmamak için zor tuttum kendimi günlerdir. Ama her an bağırabilirdim şu an. Çünkü sabrımın son damlası havada asılı duruyordu.

Sonunda bavulum geldiğinde heyecanla kucaklayıp indirdim. Yavuz "Yardım ederdim Elçin! Niye aldın kendin?" diye söylenmeye devam etse de umurumda değildi. Tek elimle bavulumu hızlı hızlı çekiştiriyordum. Diğer elimde telefonum tüm algılarım Barış'ın yazdıklarında sırıtarak yürüyordum. Sesler yine uzaklaşmıştı. Sanki karşımda o çapkın gülüşüyle capcanlı duruyordu. Özlemiştim. Çok saçmaydı, sadece 5 gündür görmüyordum. Ama sanki aylardır görmüyormuşum gibi özlemiştim. Garipti insanoğlu. Ne çabuk alışıyordu. Ailemi en on ne zaman gördüğümü hatırlamıyordum mesela. Özledim mi peki? Hayır! Mine'yi özledim ama gerisini hayır. Ama Mine'yi bile şu an Barış'ı özlediğim kadar özlemedim galiba. Bu beni kötü bir insan yapar mıydı acaba? Ailesini özlemeyen bir evlat! Tam teyzelerin ayıplayacağı kızdım zaten. Umurumda değildi. Neredeydi benim çapkın gülüşlü sevgilim?

Hakan hocanın "Elçin!" diye bağırmasıyla yerimde zıplayıp arkamı döndüm. Ne ara o kadar uzaklaşmıştım onlardan bir fikrim yoktu.

Demek sesler gerçekten uzaklaşmıştı...

-Efendim hocam.

Nasıl da hoca moduna bürünmüştü yine. Yüzü asılmıştı, kaşlar çatılmıştı. Demek İtalya havasıymış Hakan hocayı mutlu eden. Oksijen ciğerlere ulaştığı an suratsızlaştı çünkü yine. Boğazını temizleyip telefonuma baktı sanki suç işliyormuşum gibi. Derste telefonla oynarken yakalanmış bir öğrenci gibi sıkıştırdım telefonu arka cebime. Yanıma geldiklerinde "Bırakalım mı seni?" dedi etrafına bakınıp. Beni alabilecek birilerini arıyordu sanırım. Sıkıntılı bir nefes verip durmadan titreyen telefonumu çıkardım cebimden.

"Söyle sussun o herif! Ne dedi de astın suratını?"

Dudağımın kenarını ısırıp gülümsedim, "Yok hocam. Arkadaşım gelecek. Salı günü görüşürüz.". Yavuz kaşlarını çatmış bana bakarken kolundan tutup Hakan hocaya doğru çevirdim, "Seninle de salı günü görüşürüz Yavuz. İyi dinlenin.". Onların uzaklaşmasını izlerken bir yandan da arabayı arıyordu gözlerim. Barış beni o kadar rahat görebildiğine göre yakında olması lazımdı. Ama araba yoktu görünürde. Park halinde birkaç araç vardı ama hiçbiri Demir'in arabası değildi. Hakan hocayla Yavuz'un yeterince uzaklaştığından emin olunca telefonumu kulağıma götürdüm ki önümde duran arabanın camı açıldı.

-Sizi eken bir sevgiliniz olduğuna inanmıyorum!

Tek kaşımı kaldırıp "Sevgilim olduğunu ya da ekildiğimi nereden çıkardınız acaba?" diye sordum meydan okur gibi. Gözleri üstümde gezindi. Yüzünde muzur bir gülümsemeyle "Telefonunuzla oynuyorsunuz kaç dakikadır. Gülümseyerek hem de. Sevgiliniz var yani." dedi. "Ve ekildim çünkü?" dedim devam etmesi için, "Çünkü onu arıyorsunuz ama ortalıkta gözükmüyor. Bence hakketmiyorsunuz bunu.". Gülüp ellerimi saçlarımdan geçirdim, "Sırada beni bırakmayı teklif etmeniz var yanılmıyorsam?". "Öngörünüz muazzam. Buyrun." deyip kapıyı açtı. Yüzündeki gülümseme bir an olsun azalmamış olsa da inanılmaz ciddi bir ifadesi vardı.

CapellaWhere stories live. Discover now