Normal

1.6K 149 127
                                    

Melis Danişmend - Her Şey Normal

Bebeğim çok yorgundu. Hiç görmediğim kadar yorgun, hiç görmediğim kadar bitkin, hiç görmediğim kadar çöküktü. Sürekli elim üstündeydi oysa. Ne işi varsa ben yapmaya çalışıyordum. Nereye koşulacaksa ben gitmeye çalışıyordum. Konuşmaya çalışıyordum. Rahatlatmaya çalışıyordum. Ama ne yaparsam yapayım o ağırlığı alamıyordum üstünden. O ağırlıkla ettiği en küçük hareket de bütün enerjisini sömürüyordu bebeğimin. O ağırlığın altında ezilmeyip dik durmak için sarf ettiği güç bütün gücüydü, başka bir şeye enerjisi yoktu.

Başka bir şeye enerjisi yoktu ama bir o kadar da çoktu işi. Cenazeden sonra şirketinden biraz izin alıp kalmıştı Eskişehir'de. Haliyle işleri birikmişti labda. Elçin'in işlerini Çisil yetiştirmeye çalışsa da onun yetkisinde olmayan projeler ve kendi projesinin olması nedeniyle tam da olmamıştı bu isteği. Bebeğimi bekleyen yığınla iş vardı yani döndüğünde.

Ama o işler iyi geldi aslında Elçin'e. Kafasının başka bir şeyde olması, hatta çok yoğun olması çok çok iyi geldi hem de. Çünkü evine dönmek çok ağır bir travma yarattı bebeğimde. Babasıyla konuştuktan sonra nefessiz kalmış gibi geldi yanımıza. Annesi Elçin babasının yanına gitmeden önce söylediklerini unutmuş gibi koştu kızına ama Elçin elini kaldırıp "Ne olur." diyebildi sadece. Ve attı kendini dışarı. O 'ne olur' o kadar acıttı ki canımı hala kulağımda yankılanıyordu zaman zaman. Ve yankılandıkça da acıtıyordu canımı. Yankılandıkça daha da sarasım geliyordu bebeğimi. Ama ben ne kadar sararsam sarayım artık bazı yaralarının asla iyileşmeyeceğini de öğrenmiş bulundum o evde.

İyileşmedi de. Arttı hatta yaraları. Zaten çok kendini anlatan bir insan olmadı Elçin hiçbir zaman. Geçmişinden bahsetmekten hiçbir zaman hoşlanmıyordu. Belki zaman zaman aklına gelenleri anlatmanın dışında hiç kimseye de tam olarak açmamıştı. Ama iyice kapandı benim minik bebeğim oradan sonra. Bana bile örmek istemediği bir duvar ördü sanki. Neşesi azaldı, konuşması azaldı, paylaşması azaldı.

Babasının biz oradayken ölmesi değildi ama buna sebep. Onu da biliyordum. Geçmişinin üstüne aniden bütün kuvvetiyle çökmesiydi. Kaldıramadı benim bebeğim. Bana da izin vermedi ama kaldırmam için. Çok düşündüm yapabileceklerimi. Üstüne gitmemin Elçin'in daha çok kapanmasına sebep olacağını bilecek kadar tanıyordum artık bebeğimi. Ama üstüne gitmezsem de kendini sonsuza kadar kapatma olasılığı vardı ki o yükle yaşaması isteyeceğim en son şeydi. Akıl danışmak istedim birilerine. Gizem biliyordu tabi ki durumu ama muhtemelen bu kadar detaylı bir bilgisi yoktu. O yüzden en iyi seçenek Begüm'dü.

Dışarda sigara içerken omzuma dokunan elle gözlerimi kapayıp oflamamak için tuttum kendimi. Bugün kaçıncı tanımadığım insanla konuşacaktım acaba? Kaçıncı kez Elçin'in annesinin isteğiyle 'nişanlı' kontenjanıyla burada olduğum yalanını söyleyecektim? Kaçıncı kez hiç tanıyamadığım ama ölümüne de hiç üzülemediğim adam için üzülüyormuş gibi gözükecektim?

Derin bir nefes alıp döndüm ama karşımdaki tanıdık yüzle gülümsedim istemsizce, "Delirmek üzeresin değil mi?". Başımı sallayıp sigara yakışını izledim. "Gördüğüm en garip cenaze evi." dedi Begüm sigarasından ilk nefesini içine çekerken. Sonra aklına bir anda gelmiş gibi bana dönüp "Hiç cenaze evinde bulundun mu sen?" diye sordu. O ana kadar fark etmemiştim ama sanırım çocukluğumda gördüğüm anneannemlerin cenazesi hariç hiç böyle bir ortamda bulunmamıştım. O yüzden başımı iki yana salladım derin bir nefes çekerek.

"Tuhaftır" dedi Begüm buğulu bir sesle, "İlk şok geçtikten sonra çok neşeli olur cenaze evleri. Çünkü herkes vefat eden kişiyle ilgili güzel anılarını anlatmaya başlar. O şekilde yad edilir. O şekilde veda edilir ya da. En azından benim bulunduklarım hep böyleydi.". "Ama bu değil." dedim içim sıkılarak. Begüm'ün dediğinin öyle tersi bir hava vardı ki çünkü bu evde... Gelen herkes çok iyi bahsediyordu Elçin'in babasından. Herkes bir şekilde seviyormuştu belli ki. Ama kimse Elçin'e tek bir laf etmeye, Mine'ye sürekli söyledikleri gibi "Baban da çok iyi adamdı." ya da "Seni çok severdi." gibi cümleler kurmaya cesaret edemiyordu. Ortamda gözle görülür bir gerginlik vardı. Sanki tek teselli edilen Mine'ydi. Ne annesine ne de Elçin'e tek iyi bir laf etmemişti gelenler babası hakkında.

CapellaWhere stories live. Discover now