Alçı

1.3K 113 97
                                    

Khruangbin - Two Fish and An Elephant

Son bir aydır en çok gördüğüm şey endişeli Barış'tı sanırım. Barış'ı görüyor olmaktan en ufak bir sıkıntım yoktu tabi ki. Aksine oldukça mutluydum çünkü çok özlemiştim Barış'la evde durmayı bile. Sıkıntı Barış'ın sürekli endişeli olmasıydı. Ayağımın sürekli acıdığını düşünüyordu. Ki çoğunlukla acıyordu evet ama bir ay olmuştu artık. Haliyle acısı da azalmıştı. Barış için bu yeterli değildi ama. Çünkü küçükken kırmıştı o da ayağını. Ve sanırım küçük olduğu için o acıyı inanılmaz büyük hatırlıyordu. Bir konuda haklıydı elbette, baştaki çektiğim acı inanılmazdı. Ama hem ne yapacağımı öğrendim bu sürede hem de ayağım kaynadıkça acısı geçti. En azından ben öyle sanıyordum.

Gözümü yine hastane odasında açtığımda bu aralar buralara fazla geldiğimi düşünerek sinirlendim kendime. Aldığım derin nefesle elimi gevşekçe tutan elin hareketlenmesi bir oldu. "Bebeğim?" diyerek kalktı ayağa hemen, "İyi misin?". Gözlerimi kısıp Barış'ın yine endişeyle kaplanan yüzüne baktım. Niye burada olduğumu hatırlamaya çalışırken bir cevap vermemiş olduğumun ve bunun Barış'a eziyet ettiğinin farkında değildim tabi. Aklımda canlandırmaya çalıştım buraya gelmeden önce yaşadıklarımı. En son hatırladığım neydi?

"Sonunda kurtuluyorum ya! Resmen eziyet oldu bana!" diyerek attım adımımı dışarı. Ama daha inemeden "Dur dur!" diye koşturarak otoparkın biraz ilerisindeki girişe koştu Barış. Ne olduğunu anlamamış baktım arkasından. Bebeğim de en az benim kadar mutluydu alçıdan kurtulacak olmamdan. Ona dert olduğundan değil ama biliyordu alçının eziyetlerini. Ve tabi beni biraz fazla özlemişti sanırım. Aradaki kaçamaklarımızı saymazsak bir ay gibi uzun bir süredir istediği gibi sevememişti çünkü beni. Ve Barış için bunun her şeyden daha büyük eziyet olduğunun farkındaydım.

Tekerlekli sandalyeyi iterek bana doğru koşturduğunu görünce gülümsedim. Ben değneklerimle giderim diye düşünüyordum aslında. Alışmıştım ne kadar başlarda zorlansam da. Yine de böylesi çok daha iyi olurdu, hayır diyemezdim asla. Yüzümde koca bir sırıtma ile şımarık şımarık "Teşekkürler." dediğimde yanağını uzattı, "Teşekkür öpücüğü alayım.". Öpüp geri çekiliyordum ki dudaklarımı yakalayıp minik bir süre hapsetti kendine beni. En sevdiğim hapse...

Derin bir nefesle dudağımı bırakıp alnını alnıma dayadı gülümseyerek

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Derin bir nefesle dudağımı bırakıp alnını alnıma dayadı gülümseyerek. Sanırım işe başlayınca en çok böyle minnak tatlı anlarımızı özleyecektim. Hiç olmayacak anlamına gelmiyordu tabi çalışmamız ama sonuçta geçirdiğimiz sürenin azalmasıyla onlar da azalıyordu. Dilimi yavaşça dudağımda gezdirip "Yanağını uzatınca" dedim muzip bir şekilde, "Bir an korkmuştum başına falan bir şey düştü diye.". Dudakları hızlı bir şekilde yukarı kıvrılırken "Bebeğim" diye fısıldadı, "Kafam kopsa bile o dudakları öperim, kurtuluşun yok. Hadi atla şimdi sandalyeye de kurtulalım alçından.".

"Ne oldu bana?" dedim uzun sessizliğin ardından. Alçımı çıkarmaya gelmişken hastane yatağında yatmam çok normal değildi çünkü. En son hatırladığım otoparktan doktorun odasına geçmemiz ve doktorun alçıyı çıkarmasıydı. Alçıyı çıkarmaya karar vermesi inanılmaz bir süre gerektirmiş olsa da... Elimi bacağıma doğru atıp alçıyı fark etmeyince gülümsedim. Çıkarmıştık evet, doğru hatırlıyordum onu. Ama ne olmuştu da yatıyordum şimdi?

CapellaWhere stories live. Discover now