Utangaç

2.3K 186 133
                                    

Scott Bradlee's Postmodern Jukebox - Talk Dirty

Gereken ilgiyi gerçekten dövmeye göstermemi beklemiyormuş gibiydi yüzü. Elimde bir bez ve kremle geldiğimde inanılmaz şaşırmıştı çünkü. O şaşkınlık da gitmemişti bir daha. "Önce nemli bezle sileceğim." dediğimde de o şaşkınlıkla onaylamıştı beni. "Islatma çok dedi ama..." diye mırıldanırken dikkatlice temizledim dövmenin üstünü, "Kremi yenilemeden temizlemek lazım bebeğim. Ondan siliyorum.".

Hıhıladı ama aklına bir şey takıldığı belliydi. Parmağımın ucuna peçeteyi sarıp kremi dokundurduğumda kaşlarını çatarak ne yaptığımı izledi dikkatle. "Bana değmemesi lazım." diye açıkladım, "Aslında peçeteye de değmemesi lazım ama... Biraz eğilir misin bebeğim?". Dediğimi yapsa da "O niye?" diye sordu yine de. "Kremi doğrudan tenine sıkmam için." diyerek dediğimi yaptım. Kremi yavaş yavaş tenine yayarken hala ne kadar kızarık olduğuna baktım dövmenin. Çok hassastı benim bebeğimin teni gerçekten. Bu kadar saatte kızarıklığı geçmemişti hala.

"Canın acıyor mu?" diye sordum istemsizce. Gülümseyip başını iki yana sallayarak cevap verdi tatlı tatlı, "Emin ellerdeyim.". Yüzüme yayılan şapşal gülümsemeye izin verip dövmesinin bana izin verdiği kadar bastırdım dudaklarımı göğsünün altına. "Barış" dedi yutkunarak. Aklında bir şey olduğu belliydi zaten. Sadece kendisi söylesin diye bekliyordum, "Söyle bebeğim.". Elimde kalan kremi peçeteye silmemi izleyerek "Sen şimdi beni kremledin ya" diye çevirdi kelimeleri ağzında. Sanırım konuşmanın nereye gittiğini de biliyordum ama Elçin'den duymak çok daha eğlenceli olacaktı tabi ki. O yüzden gülmemeye çalışarak "Evet?" dedim devam etmesi için.

Gözlerini kısıp gözlerime baktı çok kısa bir an. Ne ölçüp biçti o kısa anda kafasında anlayamasam da elimdeki peçeteyi kenara bırakıp gözlerine diktim bakışlarımı. "Dövmeye göstereceğin ilgi bitti herhalde?" diye sorduğunda ise daha fazla kendimi tutamayıp gülümsedim, "Bitti, evet.". Dizlerinin üstünde yükselip "Güzeeeel." dedi buğulu bir sesle. Elimden peçeteyi alıp yere atmasını ağır çekimde gibi izlerken an bir anda hızlandı sağ dizini diğer yanıma koymasıyla. Bacaklarının arasına hapsolmaktan gayet memnun sırıttığımda o da güldü hafifçe. İşaret parmağı sakallarımın arasında ince biz çizgi çizerken "O zaman" dedi daha da çatallaşmış sesiyle, "Artık benimle ilgilenebilir miyiz?".

Gülüşü mıknatıs gibi çekti bedenimi kendine. Yüzüm ben anlamadan dudaklarının hemen yanında biterken "Memnuniyetle." diye fısıldadım kulağına. Başı istemsizce dudaklarımın olduğu yere eğildi. Nasıl oluyordu bu gerçekten bilmiyordum ama kısacık bir süre, belki bir saniye bile yetiyordu etkisi altına girmeme. Başlarda normal geliyordu. Aslında hayır, başlarda bile şaşırıyordu beni bu durum. Ten uyumu denen şeyi duyuyordun belki her zaman ama bu kadar birebir tecrübe etmeyi beklemiyordum sanırım.

Elçin'le yaşadığımız tam da buydu. Tenimiz uyumluydu. Ben nasıl birkaç saniye içinde etkisine girebiliyorsam Elçin de öyleydi. Teninin gerilişinden, nefesinden, yanaklarının kızarmaya başlamasından anlayabiliyordum. O tatlı sesi hırçınlaşıyordu mesela. Çatallanıyordu. Gözbebekleri bana yer açıyordu. "Gel gidelim dünyamıza." diyorlardı sanki, "Gel gidelim ve kaybolalım birbirimizde.". Oluyorduk da. Her seferinde hem de...

Zor başlayan ilişkinin başlarındaki heyecan diye düşünüyordum bazen. Öyle tek dokunuşunda, tek bakışında kendimi tamamen kaybedecek kıvama gelmemi başka şekilde açıklayamıyordum çünkü. Ama bir yıl olmuştu neredeyse Elçin hayatıma gireli. Bir yılda değişen tek şey bebeğimi daha fazla tanımamla bu anların sayısındaki artıştı. O heyecan azalmıyordu. O aklımın başımdan saniyeler içinde gitmesi değişmiyordu. Teniyle aklımın bulanması, kanımın hızlanması, başımın dönmesi; hiçbiri azalmadı. Aksine arttı.

CapellaWhere stories live. Discover now