Düşünce Kapanı

2K 194 345
                                    

Genç Osman - Dilek Tutmak

Bu kadar iyi tanımasaydım keşke Elçin'i. Bu kadar iyi bilmeseydim ne yapacağını. Çünkü bildiğim için üzülürken bir de bildiğimi yapınca daha çok üzülüyordum. Biliyordum o gece kendinden çok başka olduğunu. Başka değil aslında. Nasıl anlatılır tam bilmiyordum sanırım. Aslında tam da Elçin'di. Tam da içindekileri yapıyordu. Aklını kullanmadan kalbini dinliyordu. Kendini durdurmuyordu. Ayrı kalmak zorundayız diye kendini zorlamıyordu. "Alışmamız lazım." yerine "O kız iyi biri değil." diyordu kıskançlıkla. Elçin'di o. Ama Elçin'in olmak istediği Elçin değildi işte.

Bunu ertesi sabah fark edeceğini biliyordum. Ertesi sabah alışması gerektiğine kendini tekrar ikna edeceğini de biliyordum. Yalan yok, içimden o gece barışmaya çalışmak geçti. Çünkü biraz konuşsam çok dökülecektik ikimiz de. Belliydi. Ama doğru olmayacaktı. Bu sefer gerçek "Sarhoştuk" gelebilirdi bir de sonrasında. Tekrar aynı travmaları kaldıramazdı Elçin. Benden çok o kaldıramazdı. Bunu yapmaya çalışmam da ona haksızlık olacaktı. O yüzden beni kıskandığı gerçeğiyle mutlu oldum sadece. Başka hiçbir kızı istememesine sevindim. Kalbi yener belki diye ummaktan başka seçeneğim yoktu, onu umdum.

Ne beklediğimi bilmiyordum aslında. Bana gelmesini değil tabi. Aramasını mı? Sanmıyorum. Ama bir şekilde tekrar rast gelebilmeyi belki. Gelmedik. O gelmedi en azından. Çünkü ben her sabah rast geldim. Yeni kararlar almıştım ayrılık sonrası. Sağlığıma dikkat etmek de bunlardan biriydi. Yapabileceğim en güzel aktivite olarak koşuyu seçmem ve koşu için en güzel saatlerin sabah saatleri olmasının benimle bir alakası yoktu tabi ki. O sabah saatlerinin Elçin'in evden çıkış saatine denk gelmesi de tamamen tesadüftü. Sadece sağlık içindi her şey. Sağlığıma dikkat ederken Elçin'i uzaktan birkaç saniye görmem gerekiyorsa görecektim demek, yapacak bir şey yoktu. Ama tabi o görmüyordu. Görse bir daha koşamazdım çünkü. Tekrar söylüyorum, tek derdim sağlıktı. Koşabilmek istiyordum. O yüzden, başka sebebi yoktu.

İşte o tatlı sabah koşularım harici tek bir yerde bile karşılaşmadık. Tek bir yer... Kaçıyordu benden, biliyordum. Tam da tahmin ettiğimi yapıyordu çünkü. O yüzden kızıyordum belki biraz da. Tam beklediğimi yapmasına. Ama kızmam da üzülmem de bir işe yaramıyordu tabi. Beni görmek istememesini yok etmiyordu bu. Ona göre davranmam gerekiyordu belki.

Bol bol bunu düşünüyordum boş zamanlarımda. Ki boştum genelde. Belki de inat etmemem gerekiyordu. Evet benim için zordu. Ama Elçin için de ilişki zordu. Üzülüyordu, yıpranıyordu. Diyorum ya bu anlarda beyniyle hareket eden biriydi Elçin. Ve onun beyni düşünüp düşünüp bu sonuca vardıysa belki de doğruydu. Onun doğrusu buydu en azından. Benim için olmasa da. Ve onun doğrusuna saygı duymam gerekiyordu.

Ne yapmam gerekiyordu gerçekten? Kapısına gidip "Eşek gibi aşığız neyin çilesini çekiyoruz?" diye bağırmam mı yoksa pılıyı pırtıyı toplayıp Elçin'in istediği gibi gitmem mi? Herkesin vereceği cevabı biliyordum bu soruya, "Kal savaş.". Herkes farkındaydı çünkü ikimizin de hala sevdiğinin. Ama... İşte o ama ki canımı çok acıtsa da çok haklı bir ama. O ama Elçin, o ama benim geçmişim, o ama benim tutamadığım ağzım, o ama atlayamadığımız engeller. O ama yüzünden düşünüyordum zaten. Yoksa savaşırdım tabi ki Elçin için.

Savaşmıştım da zamanında. İlişkiye başlamadan, en azından kendimce, savaşmıştım. Çünkü karşımda isteyen bir Elçin vardı. Benimle konuşan, güvenmiyorum derken bile ne olur bir şey yap da güveneyim demek isteyen. Ama şimdi... Belki yine istiyordu. Belki değil, istediğini biliyordum. Ama yorgundu. Çok yorgundu. O savaşa giremeyeceğine karar vermişti. O gün kapıya geldiğinde aldığı karar tam da buydu. Artık sevmiyorum, artık sevmiyor falan değildi. Savaşacak gücü olmadığına karar vermişti. Ben o kadar yorulmuşken neden sürükleyecektim ki Elçin'i peşimden? Daha da hırpalanalım ve daha kötü ayrılalım diye mi?

CapellaTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang