Karar

1.7K 155 142
                                    

Irene Skylakaki - In the Light

Ne güzeldi oysa sadece birkaç dakika öncesi... Sıcacıktı içim. Sevmişti Barış beni uzun uzun, sevmiştim Barış'ı uzun uzun. Yetmemiş gibi bir de keyif yapmıştık üstüne. Çünkü sevgi arsızıydım ben. En çok da Barış'ın sevgisinin arsızı... Doymuyordum, hep sevsin istiyordum. Öyle güzeldi ki sevgisi, öyle sakinleştirici, öyle iyileştirici, öyle huzur verici, öyle Barış... İmkan yoktu doymama zaten. Tutkunun yerini o tatlı mayışıklığa bırakmasına ayrı bir tutkundum zira.

Ve o tutkunu olduğum tatlı mayışıklık öyle sert bir şekilde bölünmüştü ki normalden daha çok vurmuştu sanki beni Barış'ın Elçin ve konuşmamız gerek demesi. Adımı öyle kolay kolay söylememesi bir yana ben kendisini severken kalkıp gitmesi ve telefonla yanımda değil aşağıda konuşması gerçekleri vardı bir de ki hangi birine nasıl üzülsem ya da ne tepki versem bilemiyordum.

Yutkunup "O-olur." diye kekeledim. Sanki yaptıklarını ve etkilerini yeni fark etmiş gibi gözlerini kapadı bir süre. Açtığı gibi de yanıma gelip öptü saçlarımdan tatlı tatlı gülümseyerek. Kolunu belime dolayıp kendine çekerken yanağıma da bir öpücük bırakıp "Korktun mu sen?" dedi biraz mahcup biraz da keyifli. Ne olduğunu ya da ne yaptığını anlamama imkan yoktu sanki, o yüzden uğraşmadım bile. Onun yerine başımı sallayıp "Elçin dedin" dediğimde biraz daha gülüp tek hareketle kucağına aldı beni. Yatağa bırakıp boynumu öperek ayağa kalktığında da "Adın o diye biliyordum ama" dedi muzur muzur.

Barış'ın tişörtünü ve boxerını giyişini izlerken bir şeylerin ters olduğunu biliyordum ama hala. Çünkü bir şeyler yerine oturmuyordu. Bir şeyler yanlış hissettiriyordu. Barış beni seviyordu, gülümsüyordu, tatlı tatlı konuşmaya çalışıyordu ama tersti bir şeyler ve ben bunu hissedebiliyordum. Bu sefer kuruntu olmadığının da farkındaydım üstelik. Çünkü Barış'ın gülüşünde de bir şeyler yarımdı kesinlikle.

"Ne oldu Barış?" dedim yatağa yanıma oturmasını beklemeden, "Kiminle konuştun sen demin?". Tişörtünü düzelterek yanıma oturduğu gibi yüzümü sevdi ama mayıştırmadı bu sefer bu beni. Çünkü merak ve korku gitgide sarıyordu içimi ve Barış'ın da bir şey demek yerine beni severek vakit kazanmaya çalışması hiç yardımcı olmuyordu.

Sonunda "Şimdi sana üç teklifim var." dedi gözlerimin içine bakarak. Sorularıma cevap vermek yerine böyle alakasız bir şey söylemesine ne desem bilemedim ama "Ne konuda?" diye sormak doğru başlangıç gibi geldi. "Yılbaşı tatilimiz." dedi gülümseyerek, "Hani demiştin ya böyle karlı bir yerde sessiz sakin girelim diye. Ben de biraz araştırma yapıyordum bu konuda. Seçeneklerimizi biraz çoğaltan teklifler aldık ama.".

Ben dediğimi bile unuttum ki bunu. Nasıl da her dediğimi ciddiye alıp uğraşıyor!

Huzursuzluğum biraz bile azalmamış bir şekilde kıpırdanıp "Tamam" dedim Barış'ın hareketlerini incelemeye devam ederek, "Ne oldu son üçlü?". Biraz keyiflenmiş bir şekilde "İstanbul'un baya dışında bir köy var." dedi, "Hafif dağ yamacında da. Biz Eren'le kampa giderdik oraya. Ama inanılmaz soğuk bir yer. Yazın bile bazen öyle üşürdük ki köylüler evlerini açardı bize. Çünkü gerçekten küçücük bir yer.".

Anlattığı her şey içimi tam ısıtacak gibi olacakken içimde koca bir "Ama?" sesi yankılandığından istediğim tepkiyi bile veremedim. Sadece "E gayet güzel geliyor kulağa." diyebildim. Sonra da "Ama yazın bile üşüyorduysanız şimdi donmaz mıyız?" diye ekledim. Başıyla beni onaylayıp "Kamp yapamayız zaten şu an. Ama gide gele artık tanışık olduğumuz insanlar var. Hem onları ziyaret etmiş oluruz hem de istediğin tatil diye düşündüm." dedi keyiflenmiş bir şekilde, "Hatta konuştum da. İstersek orası tamam.".

CapellaWhere stories live. Discover now