Dünyalar

2.9K 202 385
                                    

Lin Pesto - Bir Düşün

Uzun, upuzun, bir bölümle geldik efenim. Hem durduramadım kendimi hem Kabak koyuna veda edemedim hem de bir minik endişeyle uzun yazdım. Bu hafta yıllar sonra tatile kaçıyor çünkü yazarınız. Tatile gitmeden yazmaya çalışacağım bölümü. Ama yetişmezse bir haftacık mola olacak. Haberini veririm tabi ki size. Biraz da bunun endişesiyle serbest bıraktım sanırım elimi. İki haftalık idare etsin en azından:) Yazabilirsem de uzun uzun sevmiş olursunuz bebeklerimi. Her türlü kazanç yani:)

Kaçayım artık ben. Sizi bırakayım da tatilin keyfini çıkarın. 

İyi okumalar:)

Sarhoş Elçin... Sanırım Elçin'e daha fazla aşık olamam dedikçe keşfedeceğim yeni yönleriyle daha da aşık olmam mümkündü. Mesela bu haline bayılmıştım. Deliydi hep zaten benim bebeğim ama sarhoş olunca başka bir deli olmuştu. İçinde tuttuğu, kendini durdurduğu ne varsa çıkmıştı dışarı. Biraz fazla şapşal olmuştu bu hali. Duyguları çok serbest. Çok aşık, çok Elçin. Öyle hoşuma gitmişti ki... Arada sarhoş olsa hiç sesimi çıkarmayabilirdim. Hem bebeğim rahatlardı hem ben sevilmenin keyfini çıkarırdım. Bence tam olarak karşılıklı kazançtı. Ama ayık Elçin'i ikna edebilir miydim bilmiyordum.

Ben düşünürken gitmişti bile suya. Normalde saatlerce parmak ucunda yürüye yürüye kendini suya alıştıran Elçin gecenin bu saatinde koşarak girmişti denize. Çığlık çığlığa, inanılmaz büyük bir keyifle, kahkahalarla. Su belini okşayana kadar koştu. Karanlıkta saçılan sulardan anlıyordum nerede olduğunu. Ama durunca kesti asıl nefesimi. Kapkaranlık, alabildiğine bir deniz, içinde bembeyaz teninde dolunayın ışıklarının dans ettiği Elçin; sade, kusursuz, nefes kesen bebeğim... Elleriyle havaya attığı suların altında oluşturduğu minik halkasında çocuklar gibi eğlenen, aralarda adımı bağıran tanrıça... Ve o tanrıçanın aniden çocuğa dönüşüp elini suya vurarak "Gel yanıma artık!" diye bağırması. Elçin işte, benim bebeğim.

Ayaklarım suya değdiğinde bir kez daha alkolün etkisine şaşırdım. Buz gibiydi su. Elçin'in buna girmesi normal bir zamanda abartısız yarım saatimizi alırdı. Ama içindeydi şu an. Kollarını suyun üstünde döndürürken elinden etrafına su saçıyordu neşeli neşeli. Başını kaldırıp bana baktığında gülümsediğini gördüm belli belirsiz. Sonra da çenesiyle boxerımı gösterip "Onsuz gel!" deyişini duydum. "Eminsin sen bu konuda?" diye sorduğumda elleriyle çıplak bedenini gösterdi, "Sence?".

Olacaklardan sorumlu değilizdir.

Omuzlarımı silkip istediğini yaptım. Suda ilerledikçe netleşti yüzü. Her adımımda büyüyen gülüşü ısıttı içimi, su hiç soğuk gelmedi bir yerden sonra. Elleri durdu yaklaşınca. Kocaman oldu gülüşü. Biraz önce denizi seven elleri çağırdı beni yanına. Tam da aralarına girip gittim bebeğimin yanına. "Hoş geldin" dedi buğulu bir sesle, "Çok beklettin.". Güldüm. Güldü. Güldük öylece. Dolunay tam tepemizdeydi. Kapkaranlık geceyi sadece o aydınlatıyor dersem yalan söylemiş olurdum ama. Bebeğimin gözlerindeki ışık öyle güçlüydü ki dolunay yanında sönük kalıyordu.

Kollarını sardı boynumu. Elleri okşadı ensemi. Gözlerini kırpmadı bir kez bile tüm bunlar olurken. Öylece baktı gözlerimin içine. İzin verdi ballarında kaybolmama. "Bırak okuyayım." demiştim ilk kez kaybolduğumda, bıraktı okudum. Sıcacık teni değdi yavaşça göğsüme sonra. Ayaklarımın üstüne çıktı yine ayakları. Nefesimi çekti içine. Nefesiyle karıştırıp yüzüme üfledi hafifçe.

CapellaWhere stories live. Discover now