Soğuk

1.7K 182 374
                                    

3-11 Porter - Surround Me with Your Love

Selamlar!

Duyuru değil, soru değil bir minik yakarış ile yine geldim. Bölüm önceleri bıdı bıdı yapmamdan çok hoşlanmadığınızı tahmin ediyorum ama bunu söylemem gerekiyor. 

Aşk Rengi'nden beri olan bir bağımız var buradakilerin çoğuyla. Bazılarıyla da burada geliştirdik o bağı. Sonuç olarak beni çok uzun süredir tanıyorsunuz diye düşünüyorum. Bugüne kadar hiç kimseden hiçbir şekilde oy, beğeni, yok efendim bilmem neye emoji koyun gibi bir şey istemediğimi de biliyorsunuzdur bu durumda. Hoşlandığım bir durum değil, kendim okurken rahatsız oluyorum neden size yapayım böyle bir şey değil mi? 

Kaldı ki daha önce de birçok kez söylediğim gibi bu hikayeler benim için bir 'ticaret' değil. Bu hikayeler benim içimden gelenleri sizlerle paylaşmam. Öyle koca koca hedeflerim yok, burada tatlı tatlı yaşıyoruz kendi kendimize. 

Neden anlatıyorum bunları? Çünkü geçen haftaki soruma cevap olarak "Böyle mi ilgi çekmeye çalışıyorsun yani Aylin" diyenler oldu. Sanırım bölüm sonundan bahsediyorlardı ama açıkçası fazlaca kırıldım. Geçen hafta sorduğum sorunun gerçekten samimi olduğunu düşünmeyenlere diyebileceğim bir şey yok maalesef. Amacım, oy hiç bilmem ama yorumların azaldığını görünce, gerçekten ters giden bir şeyler olup olmadığını öğrenmekti. Sıkıldıysanız, ki hakkınız, ya da farklı bir şey sizi yoruyorsa nedir diye bilmek istememdendi. Yoksa ben yazarım, kendime de yazarım; sıkıntı yok orada. 

Kısacası; hayır ilgi çekmeye çalışmadım. Bunu düşünenleriniz de beni bir gram bile tanımamışlar ve biraz da bana ayıp ettiler diye düşünüyorum. İçimi döktüğüme göre size iyi okumalar dilerim. 

Buz gibiydi hava. Buz gibiydi deniz. Ama kavruluyordu içim. Kocaman bir yük cayır cayır yanarken aşağıya çekiyordu sanki beni. Kasım ayında okyanusta yüzmeye çalışmam değildi sanki zorluğum. O kocaman yüktü. O kocaman korkuydu. Gözlerime kaçan suların görüşümü netleştirmesinden bile korkuyordum. Yüzüyordum. Gücümün her bir zerresini harcayarak yüzüyordum. Bütün hızımla... Ama korkuyordu kulaçlarım. Korkuyordu içim. Korkuyordum. Deli gibi korkuyordum hem de.

Hırkamı denize girmeden çıkardığım için mutluydum. Pijamalarımın ince bir eşofman ve tişörtten oluşmasından da... Beni yavaşlatabilecek her şeyden nefret ediyordum çünkü şu an. Bir an önce o gördüğüm 'şeye' ulaşmam lazımdı. Bir an önce... Sadece bütün varlığımla vaktinde buraya gelebilmiş olmayı diliyordum. Gözümü yakan deniz sularının bana gösterdiği, denizin üstünde yüzen her ne ise onun için vaktinde gelmiş olmayı umuyordum.

"Değil Barış" diye sakinleştirmeye çalışıyordum bir yandan da kendimi, "Elçin değil o suyun üstünde yüzen.". Neden olsundu ki? Her şey çok güzelken neden böyle bir şey yapsındı? "Hayır hayır" diye tekrarladım kendimi ama içimdeki bir başka ses susmadı. Bebeğimin dünkü mahsunluğu geldi gözümün önüne. "Kaçıyor muyuz Barış?" diye sorması, her şey güzelken aldığı derin nefesler... "Hayır!" dedim bu sefer daha sert. Susturmam gerekiyordu içimdeki o gereksiz sesi çünkü. Benim bebeğim yapmazdı böyle bir şey. Yapmamalıydı çünkü.

Sesi kulağımdaydı. Sesi sürekli kulağımdaydı. Ama tatlı tatlı Barış demek yerine bağırıyordu adımı. Sürekli olarak... Yardım çığlığı da değildi. Sanki benim oraya gitmemi istemezmiş gibi, sanki beni korumaya çalışıyormuş gibi bağırıyordu. Endişesi tonundan belliydi. Titriyordu bebeğimin sesi. Çok titriyordu hem de. Görüşümü buğulandıranın sadece deniz olmadığını fark ettim o an. Bebeğimin sesi titredikçe buz gibi suyun içine akıyordu gözyaşlarım. İçimdeki ateş akıtmak ister gibi, koca okyanusu ısıtmak ister gibi... "Geliyorum bebeğim." dedi içimdeki umudunu yitirmeyen ses, "Az kaldı. Biraz daha dayan.".

CapellaUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum