Domates

2.4K 209 274
                                    

Eagle-Eye Cherry - Fallin In Love Again

Duru'nun "Ya amca kıpırdamasana!" diye bağırmasıyla sırıttım. Barış amca-yeğen günü ilan etmişti bugünü. Hesapta baş başa olacaklardı ama Duru beni de görmek isteyince bir şey yapmadan bana gelmişlerdi. Biraz hazırlıksız yakalandığım için etrafa dağılmış kağıtlarımı topladıktan sonra biraz vakit geçirebilmiştik ancak. Ama gün ilerledikçe acıkan karınları biraz da olsun bastıracak bir şeyler gerekiyordu. Onlar salonda oynarken ben de Duru'ya atıştıracak bir şeyler hazırlıyordum şimdi o yüzden. Ama anlaşılan Duru amcasının oyun performansından memnun değildi pek.

Elimde Duru'nun sevdiği minik kanepeler ve limonatalarla salona girdiğimde dudağımı ısırarak hallerine baktım. İnanılmaz sevimli gözüküyorlardı ama gülersem ikisi de beni öldürebilecek kadar sinirli duruyorlardı. Barış yerde yatmış memnuniyetsiz bir suratla Duru'ya söyleniyordu. Duru da pek farklı değildi, o da amcasına söyleniyordu. Tüm bu kargaşada hiçbir şey umurunda olmayan canım kedim Barış'ın üstünde gezinip duruyordu. Halleri o kadar komikti kahkaha atmamak için bir süre durup beklemem gerekti.

"Duru uyuştum uyuştum amcacım." diye söylenerek kediyi üstünden attı Barış, "Duramıyorum daha fazla.". Duru büyük bir sinir ve hayal kırıklığıyla "Ya amca zaten uyuşman lazım!" diye bağırıp elindeki doktor malzemelerini yere bıraktı, "Narkoz etkisindesin sen.". "Narkoz diyor hala ya" diye söylenip tekrar Duru'ya döndü Barış, "Ameliyatım çok başarılı geçmiş amcacım, ellerine sağlık. Çok iyi hissediyorum ben. Hadi başka bir şey oynayalım.".

Sabırsız bebeğim benim!

Duru'nun Barış'la kesinlikle aynı fikirde olmadığı yüzünün her santiminden belliydi. Bu ara Gizem'in dediğine göre doktorluğa merak salmıştı. Böyle saatlerce doktorculuk oynamak istiyordu. Gizem'in artık karnı iyice büyüdüğünden Demir garibim sürekli biricik kızının hastası oluyordu. Ama Barış için bu kadar durağan oyun çok zordu, iyi bile dayanmıştı.

Araları daha fazla gerilmeden "Limonatalar geldi." diyerek gittim yanlarına. Çatık kaşları düzeldi ikisinin de. Barış'ın yüzünde kocaman bir gülümseme elimdekileri bıraktığım gibi elimden tutup nazikçe yanına çekti beni. Duru da oyun kavgasını unutmuş gibi kanepelere bakıyordu. Sanırım tam vaktinde girmiştim araya. İkisi de bir saniye önceki kızgınlıklarını bırakmış başka şeylere dalmışlardı bile. Duru muhtemelen Gizem'in bu aralar yapmadığı ekmeklere dalmış mutlu mutlu yiyordu. Barış'ın derdi tabi ki bendim. Eli belimde kıpırdanıp duruyordu. Gözlerini yüzümde hissediyordum sürekli. Bir derdi vardı ama nedense o derdin Duru'nun yanında halledilmeyecek bir şey olduğundan emindim. Bakmıyordum o yüzden inatla.

Duru elindekinden bir ısırık daha alıp "Çok güzel olmuş Elçin abla." dedi dolu bir ağızla, "Eline sağlık.". "Afiyet olsun Durukuşum." diyerek Barış'ın an itibariyle gitmemesi gereken yerlere yol alan elini tuttum. Yavaşça aşağıya indirip gözlerimi kocaman açıp Barış'a döndüm ama tabi ki yine dünya umurunda değildi benim edepsiz sevgilimin. Umursamazlığını bir de omzunu silkerek belli ettikten sonra "Özledim." diye fısıldadı, "Bakma öyle.".

Anlaşıldı bugün neden bende geçiyor. Duru minnağım kullanılmış belli ki.

Geçirdiğim en stresli haftalardan birini geçirmiştim bu hafta. Eylül'e girmemizle elimdeki işleri bitirmek için daha da hızlandırmıştım her şeyi. Ama pek benim elimde olan bir şey değildi aslında hızlandırmak. Sevgili bakterilerim ne zaman büyümek isterse o zaman yapabiliyordum deneyleri sonuçta. O yüzden benim yaptığım aslında hızlandırmak değil çalışma sürelerini uzatmak oluyordu. Çalışma süresinin uzaması demek de çok yorgun bir Elçin ve kısalan Barış süreleri demekti. Yorgun argın labdan dönünce de iş ilanlarına bakmakla geçiyordu gecem. Geleceğim olmadığına karar verip depresif bir şekilde uyumamla da sona eriyordu.

CapellaWhere stories live. Discover now