İlk

1.5K 106 58
                                    

Amatorski - Come Home

"Ee sıkıldım ama ben!" diyerek kıpırdandı yerinde rahatsız rahatsız küçük çocuklar gibi. Her haline olduğu gibi bu haline de bayılıyordum tabi ki. Nedense ilişkimizin başındaki o huysuz ama sevimlilikten öldüğü hallerini hatırlatıyordu bana. Hastayken bakmaya gittiğimde orada olduğum için aslında çok çok mutlu olduğu ama bir yandan da o halde bile bunu kabul etmeyip bana laf söylemeye çalışan ve aslında bana ilk kez kendini bırakan Elçin'i hatırlatıyordu.

Bıyık altından gülüp "Huysuz!" dediğimde dudakları yukarı doğru kıvrılsa da eli vurmak için beni aradı bir süre. Bulduğunda da vurmak yerine cimcikledi. "Bebeğim!" diye inlediğimde kıkırdayıp "He şöyle!" diyerek yayıldı koltuğuna zafer kazanmanın verdiği mutlulukla, "Huysuzmuş! Bebeğim o bebeğim! Ayrıca sensin huysuz! Hem ben ne zaman açacağım artık gözlerimi? Bak uyuyacağım biraz daha böyle gidersek Barış.".

Ben de seni yiyeceğim ama böyle gidersek Elçin!

Haline gülmemek için dudağımı ısırıp "Az daha." dedim önüme bakarak. Kabul ediyordum biraz erken kapattırmıştım gözlerini. Niye kapattırdığımı da bilmiyordum aslında. Sürpriz falan değildi sonuçta, baya baya biliyordu ne yaptığımızı ama böylesi hoşuma gitmişti. Gözlerini oraya açsın istemiştim sanırım. Sebep buydu.

Önüme bakmam çok sürmedi tabi. Ne yaparsam yapayım elim, aklım, gözüm hep bebeğimin üstündeydi çünkü malum. Haliyle başım istemsizce bebeğime döndü birkaç saniye içinde. Kot şortu, içine yarım yamalak sıkıştırdığı tişörtü, sıcaktan bunalıp tam tepesinde dağınık bir şekilde topladığı saçları, günlerin yorgunluğu ve bütün bunlara rağmen inanılmaz güzel gözüken yüzünü inceledim biraz. Huysuzdu ama huzurluydu bebeğim. Huysuzluğu da sabırsızlıktandı zaten. Ben de en az onun kadar sabırsız olduğum için anlayabiliyordum halini.

Hadi ama nerede kaldı bu sınır?!

Mutluydu bir de. Kocaman bir gülümseme vardı yüzünde. Gözleri annesini uyuduğuna inandırmak isteyen bir çocuğunki gibi sıkı sıkı kapalıydı. Güneşe doğru kaldırmıştı yüzünü. Normalde rahatsız olurdu ama akşam güneşi çok yakmıyordu muhtemelen. Burnunu kırıştırmıştı ama keyfi yerinde gözüküyordu. Yine de güneş kremini sürüp sürmediğini merak etmeden edemedim. Ama kıyamadım keyfini bozmaya. Sustum o yüzden.

"Veeeee" dedim tam levhanın yanından geçtiğimizi fark edip kendimi toparlayarak, "Venedik'e hoş geldik bebeğim!". Gözlerini hızla açsa da güneş aniden çok gelmiş olacak ki kırpıştırdı biraz. Yine de bu deli gibi sevinmesine engel olmadı tabi. "Yaaa Barış!" diyerek yanağıma bir öpücük bıraktı. Karavanı kullanmıyor olsam üstüme atlayacağından emin olduğumdan bir miktar üzüldüm şu an araba kullanıyor olmaktan ötürü.

"Resmen Venedik'te miyiz şimdi? Hadi hemen gezelim!".

Gülümsedim. Gülümseyip bebeğime baktım bir süre. Bu çocuk saflığını içinde ne olursa olsun tutmayı başardığı için bir kez daha gurur duydum haddim olmadan bebeğimle. Yaşadıkları hiç karartmamıştı bebeğimin içini. Öyle tertemizdi. Teni gibi bembeyazdı içi de. Pamuktu, güzeldi, saftı. Ve benim sanırım Elçin'de en aşık olduğum şeydi bu. Dış güzelliğinin aslındaki içindeki o pamuk tarlasındaki temizlik ve güzellikten gelmesiydi.

"Karavan parkını bulalım gezeceğiz." dedim biraz dikkatli bakınıp etrafıma. Karavan kampları haliyle biraz şehrin dışına doğru oluyordu. Şehrin ortasında koca koca karavanların olması çok hoş olmazdı herhalde zaten kimse için. Bizim de hoşumuza gidiyordu aslında bu durum. Çünkü karavanı bırakıp şehre yürürken her zaman olmasa da genelde güzel manzaralarla karşılaşıyorduk. Zaten Elçin'le böyle abidik gubidik yerlerin keşfini daha çok seviyorduk belli turistik yerleri gezmektense. O işe çok yarıyordu karavanı uzakta bırakmak. Normalde şehrin içinden çıkmayacaksak bile çıkmak zorunda kalıyorduk ve yeni yerler görüyorduk sonuçta.

CapellaWhere stories live. Discover now