Dönmek

1.6K 158 186
                                    

Gevende - Sustum

Sesli bir nefes vererek attım kendimi koltuğa. Ancak kıkırdayıp "Yordu galiba?" diyerek dalga geçince fark ettim Gizem'in kapıda durduğunu. Biraz önce verdiğim nefesten utanarak "Yok canım." diye yalan söyledim ama Gizem'in kıkırtısını kahkahaya dönüştürmekten başka bir işe yaramadı tabi yalanım. Kızaran yanaklarımın eşliğinde "Alışkın değilim." dedi son çırpınmam olarak. Gizem eğilip yanağımı severken en tatlı sesiyle "Değilsin tabi çekirgem." dedi, "Kızarma hemen, benim de canıma okuyor zaten küçük bey.".

Biz yokken Doruk beyimiz baya bir büyümüştü tabi. Büyümüştü büyümesine de o ilk günlerdeki hareketliliği, ağlaması da azalmamıştı maalesef. Gizem bıraktığımızın yarısı kadar karşılamıştı o yüzden bizi. Garibim evde tek başına Doruk'laydı bütün gün, hamilelik kilosu falan kalmamıştı haliyle. "Ben memnunum ya." diyordu ama yine de, "Bak mis gibi kilo verdiriyor oğlum bana. Beleşe fitness.".

Bir miktar kızdım sanırım kendime bu yüzden. Hazır işim yokken Gizem de yeni doğum yapmışken yanında durup yardımcı olabilirdim. Ama ben onun yerine bir aydan uzun bir süre gezinmeyi seçtim. Bu durumdan bir miktar utanıyor olsam da Gizem anlamış gibi "İlk ay anneyle çocuğun bağ kurması çok önemli. Ne kadar çok zaman geçirirlerse o kadar iyi diyorlar. Yani oğlumu benden kimse alamaz artık." diye açıklama yaptı geldiğimiz gibi. Sanırım bu "Burada olmasan da hiç sorun değil çekirge."nin Gizemcesi oluyordu.

Kendimi affettirmek için geldiğimizden beri neredeyse her gün Gizem'deydim ben de. Gizem'in gitmiş olmam hiç umurunda değildi oysa. Hatta çok memnundu gitmemizden. "Ay yüzleri nasıl da gülüyor ya. Çok iyi gelmiş bu tatil size." diyerek açmıştı zaten kapıyı. Haklıydı da aslında. Gerçekten çok iyi gelmişti bu tatil bize. Tek sıkıntı şu an Barış'ı gereğinden fazla özlüyor oluşumdu sanırım. O kadar uzun süre sürekli dip dibe yaşadığımızdan şu an birkaç saat görmeyince ya da kendi evimde kalınca özlüyordum.

Tabi ki bu durumu Barış'a açıklamadım henüz. Çünkü açıkladığım an "Bana taşın" ısrarları geri gelecekti, biliyordum. Önce kendimi alıştırmaya çalışıyordum fikre o yüzden açıklamadan önce. Tatile çıkmadan önceki kadar uzak değildim de aslında. Daha sıcak bakıyordum şu an duruma. Sanırım en azından aynı eve çıkmak gibi bir adım atmaya hazırdık çünkü. Koskoca bir ayı beraber geçirmiştik. Üstelik koşullarımız da kolay değildi. Küçücük bir karavanın içinde yaşamımızı sürdürmeye çalışmıştık. Ve işin garibi hiç de zorlanmamıştık.

Fikir olarak çok zordu evet. Soğuk, yemek, alanın darlığı, sürekli biriyle aynı ortamda olmak, bilmediğin yerlerde kışın ortasında gezmeye çalışmak... Bunların hepsini bir arada düşününce aslında tam bir kabustu. Kabus olması gerekiyordu en azından. Ama hiç de öyle değildi işte gerçekte. Sanki beş yıldızlı otellerde, kocaman odalarda, binlerce çeşit yemekle ve sıcacık geçirdik biz o tatili. Keyfimiz hep yerinde, hatta belki arada biraz fazla yerindeydi. Her anı tam da istediğimiz gibiydi. Hiçbir zorluk, zorluk gibi gelmedi. Aksine zorluk yerine mutluluk ve huzur yüklendik gezdiğimiz sürece.

Barış'la olmak buydu zaten benim için. Bol bol mutluluk, bol bol huzur... Ama bu tatilde daha önemli bir şey vardı aslında. Evet biz hep mutluyduk beraber. Tabi ki her çift gibi sorunlarımız oluyordu. Tabi ki biz de her çift gibi saçma sapan şeylerden gerilip kızıyorduk arada birbirimize. Bunlar olağan şeylerdi, aşırıya kaçmadığımız sürece. Toz pembe değildi sonuçta hiçbir yaşam. Bizimki pembeydi biraz ama. Diğer insanlardan biraz daha pembe. Kendime çok pay çıkarmıyordum aslında bundan. Kesinlikle Barış'ın anlayışındandı bu. Ve birbirimizi fazla sevmekten. Yani bizde durum hep buydu ama bu tatilde başka bir şey kazandık bunların yanında; korkular gitti, önyargılar gitti, alışkanlıkların güzel olduğunu öğrendik, sakinledik.

CapellaWhere stories live. Discover now