25.Bölüm

43K 3.5K 321
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen :)

*

Nereden geldiğini anlayamadığım sesler duymaya başladığımda, beynim son dakikalarında bana oyun oynuyor diye düşünsem de dikkat kesildim. Fısıldıyorlardı. Nate'in bedeninin yanından ayrılmaya cesaret edemeden etrafıma bakındım. Hiç kimse yoktu. Yakınlarda birilerinin olduğunu belli eden hiçbir ses yoktu; fısıltılar dışında. Ne söylediklerini anlamaya çalıştım ancak bilmediğim bir dile konuşuyorlardı.

"Yardım edin!" Sesimi tutabildiğim en yüksek seviyede tutmuştum ama fısıltıdan başka bir şey çıkmamıştı dudaklarımdan. Sesler kesildi ama hala oradaydılar. İzlendiğimi hissedebiliyordum. Buğulu gözlerle etrafıma bakınırken, gölgelerin içinden, ağaçların arkasından ve üzerinden birileri çıkmaya başladı. Sesleri fısıltıdan daha güçlü bir hal alırken etrafımızı sarmışlardı. Onları görmeme izin verseler de, hala gölgelerde gizleniyorlardı.

Keskin ve sert bir ses komut verircesine yükseldiğinde, orman tekrar eski sessiz haline dönmüştü. Zorlanarak ayağa kalkarken her şeye hazırlıklıydım. Bir tanesi arka taraftan öne doğru ilerlerken, diğerleri kenara çekilip ona yol açıyorlardı. Bana yaklaştıkça üzerimize düşen ay ışığının alanına giriyor, yüzü aydınlanıyordu. Hüzün, tüm benliğimin üzerine çökmemiş olsa küçük dilimi yutabilirdim. Edmond haklıydı. Orman perileri gerçekti.

Hayalimde canlandırdığım küçük, renkli kanatlı perilere hiç benzemiyorlardı. Tam tersi, neredeyse hepsi benden uzundu. Dizlerine kadar uzanan saçları daha önce hiç görmediğim şekillerde örülmüştü. Sivri kulakları, göğüssüz düz bedenleri vardı. Kavruk tenlerinde parlayan, sonsuz Tornésia'yı andıran, sadece yeşil rengin olduğu gözleri vardı. Gözlerine dikkatli baksam içinde Tornésia'yı, Tornésia'nın içinde de bizi görebilecekmişim gibiydi. Sarmaşığa benzer bir bitki tek omuzlarından aşağı vücutlarını sararak iniyor, kıyafet görevi görüyordu. Uçlara doğru incelen, tırnaksız, ince ağaç dallarını andıran uzun parmakları vardı. Zariflik ile örülmüş, ağır hareketlerle bana yaklaştı.

"Olmamanız gereken yerdesiniz," dedi gözlerini gözlerime dikerek. Sözlerinin içinde gizli gitmem gerektiği uyarısını almıştım ama Nate'i bırakamazdım. Gözlerini benden çekip toprak zeminde gezdirirken, "Bir kurt öldürmüşsün," dediğinde, fısıltılar yeniden yükseldi. Benimle konuşan elini kaldırdığında ses bir anda kesildi.

Cevap bekleyen bakışları bana döndüğünde,"Arkadaşımı öldürdü," dedim.

Öldürdü... Arkadaşımı... Nate'i...

Arkadaş ve ölüm kelimesini aynı cümle içinde kullanmış olmanın acısı üzerime hissedilir bir ağırlık olarak çöktüğünde, bacaklarım yeniden titreme krizleri ile sarsılmaya, beni ayakta tutarken zorlanmaya başlamıştı.

Bana saatler gibi gelen bir süre boyunca beni inceledi.

"Görmeliyim."

Ne demek istediğini anlamamıştım ama cevap vermeye gücüm yoktu. Artık hiçbir şeye gücüm yoktu. Hayatta kalma dürtüm bile beni terk etmişti. Bana yaklaşıp, elini kaldırdığında geri çekilemedim. Ne yapacağı umurumda değildi. Avucu alnıma gelecek şekilde başımı tuttu. Birkaç saniye sonra elini çekti.

"Kader!"

Önümde diz çöküp başını eğdiğinde, diğerleri de onu izledi. Artık son bir iki kelimelik nefesim ve direncim kalmıştı. "Lütfen.." dedim. "Yardım edin."

Karşımdaki görüntü uzaklaşmaya ve yamulmaya başlamıştı. Yoksa ben mi düşüyordum? Her ne kadar Nate'in bedenini yalnız bırakmak istemesem de karanlığa daha fazla dayanamayarak teslim oldum.

Orién : ANKA ATEŞİ | KADER ATEŞİ | KÜLWhere stories live. Discover now