28.Bölüm

43.9K 3.6K 630
                                    

OY VERMEYİ UNUTMAYIN LÜTFEN :)

*

Samantha ile konuşmamız tahmin ettiğimden de kısa sürmüştü. Yemek salonuna geçen kızların yanına gitmeden önce bir süre dışarıda oyalanıp temiz havayı içime çektim. Ne olursa olsun Samantha'nın söylediklerine karşı gelmeyecektim ama en azından kızların olanlardan haberleri olması gerekiyordu. Lily konusunda onu dinlememiştik ama bu çok farklı bir olaydı.

Yemek salonuna geçtiğimde kızlar tahmin ettiğim gibi işlerine başlamışlardı. Cezamızın bitmesine iki gün kalmıştı. Süpürgeyi alıp, dünyanın en önemli işini yapıyormuşçasına işime odaklanarak yerleri süpürmeye başladım. O kadar odaklanmıştım ki, karşımda birinin dikildiğini süpürgeyi ayakkabısına çarpana dek fark etmemiştim.

"Dün gece hiç uyudun mu?" diye sordu Shanny.

Atomu parçalama işime bir süre ara verip boş gözlerle ona baktığımda, "Belli ki hiç uyumamışsın," dedi yüzümü süzerek. "Kilo verdiğinin farkında mısın?"

"Alırım, sorun değil," dedim umursamaz bir tavırla çünkü gerçekten umurumda değildi. Neler olduğunu öğrendiklerinde eminim ki nasıl göründüğüm onların da umurlarında olmayacaktı.

"Böyle devam ederse hasta olacaksın."

"Bir şey olmaz Shannon," diyerek cevap verdim. Onu ve sorularını geçiştirmek istediğim yüzümden ve ses tonumdan gayet net bir şekilde anlaşılıyor olmalıydı ki, Shanny yüzünde bariz bir şaşkınlık ile bir süre daha beni inceledi.

"Neler oluyor," diye sorduğunda yüzündeki şaşkınlık meraka dönüşmüştü.

"Odada konuşuruz," dedim süpürme işime devam ederken.

"Evet konuşmamız gereken başka şeyler de var."

Tekrar durup ona baktım. "Çırak çocukla ilgili düşünceleri atın kafanızdan, yok öyle bir şey! İmkansız!"

Shanny cevap vermek yerine, gözleri benden ayrılarak omzumun üzerinden arka tarafta bir yere sabitlendi. Ağzı şaşkınlık ile açılırken, böyle bir anı daha önce de yaşadığımı hatırladım. Çarşıdaki bir dükkanda kaçırılmadan hemen önce.

Baktığı yere dönmemle, kafama doğru son hızla gelen devasa elmayı suratımın tam ortasına gömülmeden saniyeler önce yakalamam bir oldu.

"Bu ne hal, dağılmışsın yine," dedi Nate her zamanki tanıdık gülümsemesi ile.

Siyah kot, üzerine siyah salaş tişört, gevşekçe bağlanmış siyah spor ayakkabılar, kısacık kesilmiş -üç numara olabilir- kumral saçlar. Ellerini başparmağı dışarıda kalacak şekilde ceplerine sokmuş, dudakları tanıdık alaycılığı ile kıvrılmış, gözlerindeki her zamanki ışığı ile bana bakıyordu. Tam karşımda, ayakta duruyordu. Sapasağlam Nate. Bildiğimiz Nate!

Yaklaşık beş altı saniyelik bir şaşkınlığın ardından, tam benimle dalga geçmeye hazırlanırken hala elimde sıkı sıkı tuttuğum süpürgeyi bırakıp boynuna atladım.

"Ah, sözümü geri aldım. Hala bir eşek kadar güçlüsün," dediğinde kollarımı doladığım boynundan çektim.

"Gerçekten mi çırak çocuk? Gerçekten hiç vazgeçmeyecek misin?"

Anlamazlıktan gelerek, kaşlarını kaldırıp sordu. "Neyden vazgeçmeyecek miyim?"

Elimdeki elmayı kaldırdım. "Kafama elma fırlatıp hemen arkasından hakaretler yağdırmaktan!"

"Ama sana da yaranılmıyor. Kendi ellerimle, özellikle seçtim ben o elmayı. Bütün bahçeyi dolaştım ben onu bulmak için."

"Özellikle seçtiğin belli canım. Şuna bak, kafam kırılır elmaya bir şey olmaz. Tek başına üç kilo!"

Orién : ANKA ATEŞİ | KADER ATEŞİ | KÜLOnde as histórias ganham vida. Descobre agora