KADER ATEŞİ / 32. BÖLÜM

24K 2.8K 576
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen :)

**

Odalarımız temizlenmiş, kıyafetlerimiz bile yıkanıp yerleştirilmişti. Bize sadece yanımıza aldığımız çantalarımızı odalarımıza atıp, uzun zaman sonra tekrar salondaki masamızın etrafında toplanmak kalmıştı. Her zamanki gibi yine her şeyi en baştan konuşmuştuk. Hem de bayağı bir baştan. Nate'in bana hediye ettiği pusuladan başlamıştık! Tüm bunları konuşurken, saat iyice ilerlemişti. Bütün gün yüzen Amy, Lily ve Claire koltukların üzerinde çoktan uyuyakalmıştı. Claire her zamanki gibi uyurken bana sokulmuştu.

"Gece bir ara Anna'nın ağladığını duyup kalktım," dedi Shanny. "Penelope onu emziriyordu. Biraz konuştuk. Doğumunun ne kadar zor olduğundan bahsetti. Ve doğumda yalnız olduğundan... Bu beni bile şaşırtsa da, onun için üzüldüğümü hissettim."

"Ama biliyordu değil mi?" dedi Kathy. "Babanın nasıl bir insan olduğunu biliyordu. Onların telefon konuşmasına şahit olmuştun. Senin hakkında çok kötü şeyler söylemişti. Kendi kızına bunları söyleyebilen birinin, ona bunları yapacağını tahmin etmiş olmalıydı."

"Evet," dedi Shanny. "Biliyordu. Biliyor. Ama gerçekten babama aşık olmuş sanırım."

"Baban çok yakışıklı bir adam," dedi Bella. "Bu beni şaşırtmaz."

Bu onu şaşırtmazdı ama Shanny'i şaşırtmıştı.

"Babamı gördün mü?"

Bella gözlerini devirdi. "Google diye bir şey var Shanny. Baban hakkında yüzlerce haber ve fotoğraf var."

Shanny onu umursamayarak ayağa kalktı. "Neyse ki yine buradayız. Yatalım mı artık?"

Kızları uyandırıp hep birlikte odalarımıza çıktık. Bella ve Amy yataklarına yattığında, ben son anda vazgeçtim. Çantamı açıp, kraliçenin verdiği kutunun içindeki fotoğrafları çıkardım.

"Ben biraz daha oturacağım," diyerek salona indim. Koltuğa oturup fotoğrafları inceledim tek tek. Annemin, hamile olduğunu öğrendikten hemen sonra çekildiği fotoğrafa baktım. Sonra babamla ikisinin olduğu fotoğrafa geçtim. Yüzlerine dokundum. Fotoğrafı yanıma, koltuğun üzerine koyup gözlerimi kapattım. Derin nefesler aldım. Bu kez beni neyin tetiklediğini ve hangi ana gideceğimi biliyordum.

Kapalı gözlerimin karanlığında anne ve babamın fotoğraftaki yüzleri belirdi. Fotoğraf canlandı ve gerçekten gülümsediler. Karşımdaki gerçek resmin renkleri birbirine girip, renkli tozlar gibi dağılarak etrafımı sardı. Öne doğru bir adım atıp, renkli toz bulutunun içinden çıktığımda, kendimi bir odanın içinde buldum. Kalın kütüklerden yapılmış bir evin, küçük bir odasıydı. Pencereden görünen manzaraya bakılacak olursa, ormanın içinde bir evdi burası. Annem, üzerinde ince bir elbiseyle yatakta yatıyor, acı ile inleyerek kıvranıyordu. Ter ve gözyaşından sırılsıklam olmuştu. Babam ağlayarak yanına çöküp elini tuttu. Annemin dudaklarından yüksek sesli bir haykırış koptu.

"Tekrar denemelisin," dedi babam.

Babam, yatağın ayakucuna geçti. Tanrım, kendi doğumumu izliyordum.

Yatağın diğer tarafına dolaştım.

"Bunu başarabilirsin," dedi babam, alnındaki teri koluna silerek. "Bunu başarabiliriz Evangeline."

Annem bir kez daha bağırdı. Hemen arkasından bir kez daha...

"Onu itmelisin!" diye seslendi babam.

Annem benim bile içimi parçalayan bir feryat ile kendini sıktı.

"Bir kez daha!"

Ve annem bir kez daha yaptı. Başı ve omuzları yataktan kalkmıştı bu sefer. Kendini bıraktığında güçsüzce yeniden yatağa düştü. Başı yana düşmüştü. Titrek nefesler alıyordu.

Babam panikle annemin yanına koşup, yüzünü avuçlarının arasına aldı.

"Hayır Eva! Şimdi kendini bırakamazsın!"

Annem başını iki yana salladı. Babam tekrar koşup yatağın ayakucuna geçti.

"Az kaldı! Hadi Eva lütfen! Elena için!"

Annem acı ile bir çığlık atıp, "Yapamayacağım," diye bağırdı.

"Eva lütfen!" diye bağırdı babam. Annem kendinden geçmek üzereydi. Tüm o sancılar, acı ve itme onu çok yormuştu. Kim bilir ne kadar süredir bu haldeydi. Ayrıca korkuyordu.

Yere çöküp elini tuttum. Beni hissetmeyeceğini biliyordum ama yine de tuttum. "Her şey güzel olacak anne," dedim. "Beni duyuyor musun? Her şey güzel olacak." Beni duymayacağını biliyordum ama söylemek istedim. Issızlığın ortasındaki bu evde, tek başlarınaydılar. Korkuyorlardı... Ne yapacaklarını bilemiyorlardı... Henüz çok gençlerdi... Onların bu hali kalbimi parça parça etmişti.

Annem, yana düşmüş başını çevirdi. "Elena?" dedi, soru sorarmış gibi. Beni duymuş muydu? Annem bir kez daha acı ile kıvrandıktan sonra gülmeye başladı. "Seni hissediyorum," dedi.

Babam bunun üzerine kafayı yemiş, annemin öleceğini sanmıştı. Ben ise şok içindeydim.

Babam kendini yere bıraktı. Karısının, çocuğunu doğururken öleceğini sandığı için daha fazla dayanamayarak kendini feryat figan ağlayarak yere bıraktı.

"Benimle iletişime geçmeye çalışıyor," diye bağırdı annem. "Onu hissediyorum Dean! Yapabilirim!"

Annemin acı içinde kıvranması, ıkınması, çığlıkları ve babamın çaresizce ağlayışı ile geçen bir beş dakika sonrasında, kendi doğumuma şahit olmuştum.

Babam beni bir çarşafa sararken, daha çok ağladı.

"Çok güzel," dedi, yüzümü sildikten sonra. Bakışlarını pencereye çevirdi. "İlk kar düştü," dedi, aynı anda hem gülüp hem ağlayarak. "Kızımız ilk kar ile birlikte geldi."

Son olarak, ikisinin yatakta oturup beni izlediklerini gördüm.

Gözlerimi açtığımda tekrar Lermont'taydım. Ne hissedeceğimi bilemiyordum. Tüm o duygu karmaşası, bir gülücük olarak çıktı dışarı. Ailemin fotoğraflarını alıp odama çıktım. Fotoğrafları yerine koyduktan sonra yatağıma yattım. Komodinin üzerindeki feneri söndürüp gözlerimi kapattım. 

Orién : ANKA ATEŞİ | KADER ATEŞİ | KÜLOnde as histórias ganham vida. Descobre agora