KÜL| 21. Bölüm

23.5K 2.2K 387
                                    

Oy vermeyi unutmayın lütfen :) Oy kotası koymak zorunda kalmadan güzel güzel devam edelim yolumuza ♥

Aramıza yeni katılanlar oldu. Yorumlara cevap veremedim üzgünüm. Hepiniz hoş geldiniz :)

Dipsiz vadilerden geçerken yorulmadınız ya? ♥

BELLA

Zaman, gün ışığının girmediği yerlerde bir süre sonra karışıyordu. Gözleri kapalı bir halde hücresinin zemininde oturan Bella, yakalanmasının üzerinden ne kadar zaman geçtiğini hesaplamaya çalışırken tam olarak bunu düşünüyordu. Elnil ve Hanru ile yola çıktıklarında sabahın erken saatleriydi. Bella onların kaçması için geride kalmış ve yakalanmıştı. Normal şartlarda olsa uykusunun gelmesine bakarak ne zaman akşam olduğunu ne zaman sabah olduğunu hesaplayabilirdi ama yakalandığında o kadar yorgun ve uykusuzdu ki, hücrede uyuyakaldığında öğle saatleri bile olabilirdi. İki gün de geçmiş olabilirdi, üç gün de.

Gözlerini açtı. Hücrelerin bulunduğu zindanın ağır demir kapısındaki küçük açıklıktan giren cansız ışıktan başka bir ışık kaynağı yoktu. Neyse ki Bella'nın karanlıkla bir derdi yoktu. Ancak kemiklerine kadar işleyen soğuk çok büyük sorundu. Buraya atıldığından beri titremeden geçirdiği bir saniyesi olmamıştı ve bundan artık çok yorulmuştu. Nefesini verirken çıkan dumanı izledi. Onu yakalayıp buraya atmışlar, arada bir getirdikleri minik bir dilim ekmek ve bir bardak su dışında yanına uğramamışlardı. Bir süredir onun için bile gelmiyorlardı. Sessiz zindanda açlıktan guruldayan karnını net bir şekilde duyabiliyordu.

Ondan ne istediklerini, ona dair planlarının ne olduğunu bile bilmiyordu. Muhtemelen bir pazarlık kozu olacaktı. Karşılığında ne isteyeceklerdi acaba? Ya da kimi? Aslında çok fazla derinlemesine düşünmeye gerek yoktu. Elena'yı etkisiz hale getirmek için onu kullanacaklardı. İçinde bulunduğu durumda tutunabileceği en azından ufak bir umut vardı. Kimse onunla ilgili bir şey yapmadığına göre, Elena'ya hâlâ ulaşamamışlardı. Hafif gülümsedi ama umudu o kadar güçsüzdü ki, anında yıkıldı. Elena onun için mutlaka geri dönecekti. Hayatında tanıdığı en güçlü insan Elena da olsa, karşısındaki cadı daha önce karşılaştıklarında onu neredeyse öldürmüştü. Ona güveniyordu ama onun için hiç olmadığı kadar çok korkuyordu.

Sıkıntıyla ofladı. Buradan çıkmanın bir yolunu bulmak zorundaydı.

Dışarıda gürültü koptuğunda, açlık ve soğuğun güçsüz düşürdüğü bedenini zorlukla da olsa kaldırmayı başardı. Geri çekilip hücresinin arka tarafındaki zifiri karanlık köşeye çöktü. Hiçbir anlamı olmayan bir savunmaydı bu çünkü bütün saray onun tam olarak o noktada olduğunu biliyordu ama öylece durup onu almalarını bekleyemezdi ya...

Sesler gittikçe yaklaştı. Biri avazı çıktığı kadar bağırıyor, ağza alınmaz küfürler savuruyordu. Ses öylesine öfkeli geliyordu ki, kükrüyor da denebilirdi. Yerin altındaki zindana inen merdivenlerden indikçe tehditleri daha net duyar oldu Bella. Birini fena halde kızdırmışlardı. Zindanın önüne geldiklerinde sesi tanıdı. Tonemun... Ne olduğunu anlamaz bir halde yerinden kıpırdamadan bekledi. Beş kişinin zorla tuttuğu Tonemun, karşı hücresine atıldığında, Tonemun, babasını ve onunla birlikte olan herkesi öldüreceğine dair yeminler ediyordu. Askerler gittiğinde hâlâ küfürlerini kesmiş değildi.

Bella karanlıktan çıkıp kendini gösterdiğinde, Tonemun daha net görebilmek için gözlerini kısarak Bella'ya baktı.

"Tonemun?"

Yaşadığı şok yüzünden yüzü bir anda değişti. "Bella? Senin ne işin var burada?"

Bella, "Asıl senin ne işin var?" diye sordu. Aynı şoku o da yaşıyordu.

Orién : ANKA ATEŞİ | KADER ATEŞİ | KÜLWhere stories live. Discover now