30.Bölüm

40.6K 3.5K 714
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen :)

*

"Bu kadar beceriksiz olmana inanamıyorum ve şu an seni hayretle izliyorum," dedi Nate. Her zamanki alaycı tavrı değildi, gerçekten şaşkınlıkla izliyordu beni. Tam da cezamız biterken Nate bana yeni bir ceza olarak gelmişti sanki.

"Bulaşık yıkamak ne gibi bir beceri ister ki? Ya da bulaşık yıkamak bir beceri midir? Gayet güzel bir şekilde yıkıyorum işte."

"Evet gerçekten o kadar güzel yıkıyorsun ki bir tabak beş dakikanı alıyor."

"Ben yavaş değilim sen çok hızlısın. Fark ettirmeden elementini kullandığının farkındayım."

"Elementler oyuncak değiller, onları böyle işler için kullanamazsın. En iyisi ben yıkayayım sen durula. Sırılsıklam olduk zaten bu gidişle sabaha kadar bitiremeyeceğiz ve önümüzdeki beş günü hasta yataklarımızda geçirmek zorunda kalacağız."

"Aman iyi sen yıka ben durularım," dedim yer değiştirirken. "Tamam, itiraf ediyorum bu işlerden pek anlamam ama çok iyi servis yaparım. Gerçekten bak, kafede çalıştım ben yıllarca."

Ellerini köpükten oluşmuş dağa daldırırken, bana yandan bir bakış attı. "Tebrik etmem mi gerekiyordu?"

"Bir şeyi de beğensen zaten."

"Bir şey söylemek istiyorsan yüzüme söyle sessiz sessiz söylenme."

"Hah! Senden mi çekineceğim çırak çocuk? Ne kadar gıcık ve kendini beğenmiş olduğunu söylüyordum."

"Ben mi kendimi beğeniyorum? Bir saattir ben yer değiştirelim derken, ben gayet güzel yapıyorum diyen, ben durularken beğenmeyip elimdeki tabağı alıp kendi durulayan kimdi acaba?"

"Ne alakası var şimdi bunun kendini beğenmişlikle? Bana laf söylemek için hızlı hızlı yapıyordun ve deterjan artıkları kalıyordu."

"Elena, gerçekten sabrımı zorluyorsun. Yemekhanede neredeyse kimse kalmadı ama bizim yıkamamız gereken yüzlerce tabak var ve sen hala konuşmaya devam ediyorsun. Yapamadığın yetmediği gibi bir de beni yavaşlatıyorsun."

"Ah, demek sabrını zorluyorum..." Sol elimdeki eldiveni çıkardım. "...yüzlerce tabak var ve ben hala konuşuyorum..." Sağ elimdeki eldiveni çıkardım. "...ve demek seni yavaşlatıyorum." Son olarak önlüğümü çıkardım ve kafasına attım. "Öyleyse bensiz hızlı hızlı yaparsın!"

Nate uğradığı şok ile birkaç saniye kafasında önlük ile olduğu yerde kaldıktan sonra önlüğü yere atıp bağırdı. "Elena! Nereye gidiyorsun! Çabuk buraya gel işimiz bitmedi daha!"

Kapıya doğru yürürken ona bakmadan cevap verdim. "Biz çok çalıştık canım, biraz da sen çalış!"

"Bunları tek başıma bitirmem dört saatimi alır! Gel çabuk buraya!"

Kapının kenarındaki kasalarda duran elmalardan bir tanesini alıp kafasına fırlattım. Elmayı son anda yakalarken, ellerindeki köpükler tüm yüzüne sıçradı. "Öyleyse ye de güç versin," diyerek yemekhaneden çıktım.

Onu orada, yüzlerce tabakla baş başa bırakmak pek içime sinmese de hak etmişti.

Hepsini tek başına yıkasın da, aklı başına gelsin!

Sonraki günler oldukça sakindi. Her kapı başına dikilen nöbetçi askerler, Lerin'e olanları takıma anlattığımda anlattıklarımın kanıtı olmuşlardı. Tabi ki onlar göstermelikti çünkü her geçen gün birer birer azalmış, en son bahçe kapısında iki asker kalmıştı. Kurulun muhteşem önlemleri!

Orién : ANKA ATEŞİ | KADER ATEŞİ | KÜLWhere stories live. Discover now