ZOMBİLER İSTANBUL'DA II- 1. Bölüm

11.6K 424 73
                                    

Merhabalar herkese, uzun bir aradan sonra ikinci kitaba başlıyoruz. Yeni bir kitap yerine buradan devam etmeye karar verdim. Umarım ilk bölümü beğenirsiniz. Herkese iyi okumalar...

Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Terk edilmiş binaların camlarına akşam güneşi vuruyordu. Birinin başında Selim diğerinin başında Fırat’ın bulunduğu iki grup dikkatlice ıssız sokaklarda ilerliyorlardı. Selim ve ekibi adadan kaçıp Çırağan Saray’ına yerleşeli neredeyse sekiz ay olmuş ve zorlu kış aylarını atlatıp Selim’in yılın en sevdiği zamanı olan Mayıs ayına ulaşmışlardı. Selim bu sekiz ay içinde İstanbul’un geçirdiği değişime inanamıyordu. Otelden çıkmışlar ve yürüyerek Levent’e kadar gelmişlerdi. Karşılaştıkları manzara karşısında ise hepsinin nutku tutulmuştu. Metro City alışveriş merkezinin olduğu yerde büyük bir yolcu uçağının enkazı bulunuyordu.

- Vay anasını be, salgın başladığından beri kaç ay geçti ama insan hala şaşırtıcı bir şeyle karşılaşabiliyor. Ne dersin bu işe kuzen?

- Öyle tabi Fırat, biz küçük bir alanda dönüp duruyoruz. Kim bilir görünce gözlerimizin yerinden fırlayacağı daha ne olaylar olmuştur. Bu arada artık dönelim, iyice karanlık çökmeden güvenli bölgeye dönmemiz lazım.

- Selim buraya kadar gelmişken geri dönmesek diyorum.

- Ne yapalım peki?

- Sen dönmek isteyenleri alıp dön. Biz geriye kalanlar ise kontrol ettiğimiz binaların birinde geceyi geçirir sabah yola devam ederiz.

-  Emin misin Fırat, tehlikeli olmaz mı?

- Ne tehlikesi olacak kuzen?

- Bu bölgeyi çok iyi bilmiyoruz. Buraya kadar kontrol ettik ama yüz metre ilerisinde ne olduğu hakkında hiçbir fikrimiz yok. Ya biraz ilerde şu kalabalık çetelerden biri varsa, o zaman ne yapacaksınız?

- Bir şey olmaz kuzen, o çete dediklerin bize bir şey yapamaz.

- Geçen hafta onların elinden güç bela kaçıp bize sığınanların anlattıklarını unuttun mu yoksa? Adamların resmen gözü dönmüş.

-Dikkatli oluruz merak etme, hem bir tehlike olduğunu sezersem sana söz riske girmeyip hemen geri çekileceğim.

- Bu sözünü tutacağından pek emin değilim ama seni vazgeçirmenin de mümkün olmadığını biliyorum. Hadi o zaman söyle diğerlerine de kim kalacak kim gidecek belirleyelim.

Fırat iki grubu da toplamış ve durumu herkese anlatmıştı. Yirmi beş kişiden on dördü Fırat’la kalmayı geri kalan on bir kişi ise Selim’le dönmeyi seçmişti.

- Tamamdır kuzen hadi siz bir an evvel yola çıkın. Bana diyorsun ama siz de dikkatli olun. Sen durumu Lale’ye güzelce anlatırsın, değil mi?

- Lale’nin çok sinirleneceğine eminim üstelik seni burada bırakmayı kabul ettiğim için bütün sinirini benden çıkaracak.

- Sen halledersin Selim. Biz de yarın akşama döneriz.

-Sakın ha daha da ilerlere gideyim deme Fırat, yarın akşam kesinlikle dönmüş olun.

- Planım Harp Akademilerine gitmek. Orada işimize çok yarayacak malzemeler bulabiliriz. Eğer bırakmışlarsa belki biraz silah ve cephane de bulabiliriz.

- Bu da nereden çıktı? Oralar çok tehlikeli olabilir Fırat, bu kadar az kişiyle o bölgeye gitmek delilik olur, en iyisi sen de bizle geri dön. Hazırlık yapar haftaya hep birlikte gideriz.

- Bir şey olmaz Selim merak etme, hem sayıca az olmanın da kendine göre avantajları var, hem söz verdim ya tehlikeli bir durum olursa geri çekileceğiz.

-Doğrusu bu iş içime hiç sinmiyor ama yapacak bir şey yok. Hadi görüşürüz unutma yarın akşam bekliyorum.

- Yarın akşam büyük ihtimalle geliriz ama bu işler belli olmaz Selim eğer yarın gelemezsek sonraki günün akşamı döneriz.

-  Bak şimdi!

- Hadi Selim, bana güven lütfen, bunu yapmamız lazım. Her tarafımızdan bir tehlike geliyor. Mehmet Bey ve adamları Adalar’dan sonra Anadolu yakasının büyük bir bölümünü de kontrol altına almış. Üzerimize gelmesi yakındır.

Selim Fırat’ın söylediklerini kısa bir süre düşünmüş ve ona hak vermişti. Ayrıca Fırat’ı kararından vazgeçirmenin mümkün olmadığını biliyordu. İki grup birbirleriyle vedalaşmış ve Selim ekibiyle saraya dönerken, Fırat ve ekibi ise geceyi geçirmek için biraz geride bulunan kontrol ettikleri bir binaya girmişlerdi.

Selim ve ekibi dönerken pek zorlanmamış, aşağıya doğru eğimli olan yolda hızlıca ilerlemişler ve hava kararmaya başladığı sırada oluşturdukları güvenli bölgeye ulaşmışlardı. Güvenli bölge sınırları içerisinde kontrol edilmemiş tek bir yer kalmamıştı. Geçiş noktalarına barikatlar kurmuşlar ve geçiş noktalarını gören binalara nöbetçiler yerleştirmişlerdi. Güvenli bölgeyi geçen ay tamamlamışlar ve o zamandan beri dışarıdan gelen tehlikeleri bertaraf etmişlerdi. Selim geçiş noktasındaki nöbetçilerle selamlaşmış ve kısa bir süre sohbet edip gün içinde neler olduğunu öğrendikten sonra yanındakilerle beraber yoluna devam etmişti. Güvenli bölgeye girdikten sonra herkes rahatlamış ve her an kullanmak için hazır tuttukları tüfeklerini omuzlarına asmışlardı. Selim’in ekibindekilerin bir kısmı çevrede bulunan diğer binalardaki evlerine gitmiş, Selim ve yanında kalan üç kişi ise saraya doğru yürümeye devam etmişlerdi. Harika bir hava vardı. Selim bir şeyler yedikten sonra eşi Filiz’i alıp Boğaz’da küçük bir sandal sefasına çıkmayı düşünüyordu. Bunun Filiz’in de hoşuna gideceğine emindi. Selim ve Filiz Çırağan’a geldikten iki hafta sonra evlenmişlerdi. Nikahlarını Arnavut Cemal kıymış ve Çırağan Sarayı’nın havuz başında eldeki imkanlar dahilinde güzel bir düğün yapmışlardı. Selim düğün sonrasında Filiz’e sırıtarak “ Bana Çırağan’da düğün yapmadın da demezsin” demiş ve Filiz’i oldukça güldürmüştü. Aradan geçen sekiz ayda sayılı güzel anıların yanında sayısız kötü anılar da birikmişti. Ama Selim bunları şimdilik kafasından kovmuş ve bu güzel akşamın tadını karısı ve arkadaşlarıyla çıkarmak için adımlarını iyice hızlandırmıştı.

Zombiler İstanbul'daWhere stories live. Discover now