Bölüm 125

8.8K 380 75
                                    

Kısa bir yolculuğun ardından daha önce kararlaştırdıkları üzere Deniz Lisesi’nin rıhtımına yanaşmışlar ve lisenin bahçesine inmişlerdi. Ortalık sessiz görünüyordu ama binanın içinde ne olacağı belli olmazdı. İki gruba ayrılarak binaya yaklaştılar, bir grup arka taraftan dolaşmış diğer grup ise ön kapıdan binaya girmişti.

- Arka kapıdan giren grup binanın arka tarafını siz de ön tarafını arayacaksınız. Aşağı kat bizde, hadi bakalım çok dikkatli olun ve birbirinizi kollayın.

- Merak etme Fırat abi, bu katı biz mi arayacağız, siz mi?

- Burayı da siz arayın. Biz aşağıya iniyoruz.

- Tamamdır abi, kolay gelsin.

Selim, Fırat, Savaş, İsmail ve Ayhan’dan oluşan beş kişilik grup hemen sağ taraftaki merdivenlerden aşağı kata inmeye başlamışlardı. Merdivenler tahmin ettiklerinden daha fazlaydı ve aşağıya indikçe karanlık artıyordu. Selim, Fırat ve Savaş fenerlerini çıkarmış ve fenerlerin ışığıyla yollarına devam etmeye başlamışlardı. Aşağıya indiklerin karşılaştıkları zifiri karanlık hepsinde bir çekingenliğe sebep olmuştu. Fenerlerin cılız ışığı küçük bir alanı aydınlatıyordu ve bu bilinmezlik onları korkutuyordu.

- Ben burada küçük de olsa bir pencere falan vardır demiştim. Burası yerin dibindeymiş yahu, karanlığın içine düştük.

- Bravo kuzen, az yer arayalım diye korku tüneline soktun bizi, şimdi karanlığın içinden ne çıkar Allah bilir.

- Nasıl olsa fenerlerimiz var Selim, hallederiz. Hem yukarıdakiler hiç beceremezlerdi, bu iş yine döner dolaşır bize kalırdı.

-Hadi bakalım ilerleyelim. Savaş senin feneri arka tarafa doğru tut, İsmail ve sen arkamızı kollayın biz de önümüze bakalım. Çok dikkatli olmalıyız.

-  Ben aslında burayı az da olsa hatırlıyorum. Sanırım bu bölüm daha çok depo olarak kullanılıyordu. Bir de çamaşırhane vardı galiba, koridorun sonunda da cephanelik vardı sanırım.

- Bunları nereden biliyorsun Ayhan abi?

- Dört beş sene öncesinde buranın komutanı askeri liseden sınıf arkadaşımdı. Ziyaretine geldiğimde gezdirmişti ama sonradan değişiklikler olmuş olabilir.

- Pek değişiklik olduğunu sanmıyorum. Demek cephanelik koridorun sonundaydı. Cephaneliğe bakmış mıydın abi, ne tür silahlar vardı?

- Yok cephaneliğe girmemiştik, ama çok ağır silahlar olacağını sanmıyorum. Yine tüfek, tabanca ve belki biraz patlayıcı falan vardır.

- Olsun abi hiç yoktan iyidir. Cephanemiz hızla azalıyor.

Yavaş ve dikkatli adımlarla karanlık koridorda ilerlemeye başlamışlardı. Ayhan dürbünlü tüfeğini omzuna asmış otomatik tüfeğini eline almıştı. Koridorda yavaşça ilerleyip kapıları dikkatlice açıyor ve içerileri kontrol ediyorlardı.

- Burada hiç zombi olmaması biraz garip, en azından bir iki tanesiyle karşılaşırız gibime geliyordu. Sen ne dersin Ayhan abi?

- Yaz dönemi olduğunda öğrencilerin olmaması doğal ama burada yaz kış çalışan epey bir personel vardı. Hiç kimseyle karşılaşmamamız doğrusu bana da garip geldi.

- Millet benim içimde kötü bir his var, geri mi dönsek?

- Dur Savaş zaten gerginiz, iyice heyecan yapma, az bir yer kaldı orayı da kontrol edip çıkacağız.

Tek tek bütün kapıları açıp odaları kontrol etmeye devam ediyorlardı. Oldukça gergin bir şekilde Ayhan’ın cephane olduğunu söylediği son kapının önüne gelmişlerdi. Koridorun sonuna gelmiş olmak onları az da olsa rahatlatmıştı. Fırat cephaneliğin kapısını açıp fenerini açtığında içerden leş gibi bir koku gelmişti. Fenerlerini içeri uzattıklarında cephaneliğin ceset dolu olduğunu görmüşlerdi. Selim cesetlere yakından baktığında çoğunun hastalığa yakalanmış kişiler olduğunu görmüş ama aralarından yaşı geçkin birkaç tanesinin hastalık taşıdığına dair bir ize rastlamamıştı. Bu arada cephaneliğin diğer bölümlerini arayan diğerleri tek bir kurşun bile bulamamışlardı.

Zombiler İstanbul'daWhere stories live. Discover now