Bölüm 119

8.8K 373 35
                                    

Selim yere çökmüş ve boş gözlerle olan biteni seyrediyordu. Fırat yanına gelmiş ve onu zorla da olsa yerden kaldırmış ve Filiz’in de yardımıyla odasına sürüklemişti.

-   Filiz siz burada kalın.

-  Sen merak etme Fırat.

Fırat odadan çıkarken kapıyı kilitlemeyi ihmal etmemişti. Hemen olay yerine dönmüştü herkes gözünde yaşlarla yerde yatanlara bakıyordu. Fırat da teyzesini ve eniştesini böyle görmeye dayanamıyordu. Durumun kötüye gittiğini anlayan Fuat hemen odasından bıçağını almış ve önce Selim’in babasının sonra da annesinin kafasına bıçağı saplamıştı. İçerden örtü getiren Dilek de üstlerini örtmüştü.

-  Başımız sağ olsun Fırat.

- Sağ ol abi, onları huzura kavuşturduğun için de sağ ol, ben yapamazdım sanırım.

- Hemen bahçeye bir çukur açalım, hastalık bulaştığına göre cesetleri yakmalıyız sanırım. Ondan sonra da gömeriz. Bu işi Selim görmeden kısa süre içinde halledelim zira Selim’in halini hiç iyi görmedim.  

- Haklısın abi, biz Savaş’la gidip çukurları kazalım. İki çukur kazalım. İkisini bir çukura ikisini diğer çukura gömeriz. Siz de hazırlıkları yapın.

Fırat ve Savaş’la beraber Ferit de çukur kazılmasına yardımcı olmak için bahçeye inmişti. Buldukları uygun bir yere iki tane çukur kazmışlardı. Sonrasında Savaş yukarıdakilere haber vermiş ve cenazeler bahçeye indirilmişti. Dualar edildikten sonra cenazeleri çukurlara koymuşlar ve Fırat üstlerine biraz mazot döktükten sonra kibriti atıp ateşe vermişti. Alevler gecenin karanlığında parlamış ve herkes alevlerin büyüsüne kapılmış göz yaşları içinde alevleri seyre dalmışlardı. Cesetlerin yeteri kadar yandığından emin olduktan sonra çukurları kapatmışlardı. Güzel geçen bir günün ardından huzurlu geçmesi gereken bir gece cehenneme dönmüş ve dört tane cenaze defnetmişlerdi. Fırat yukarı çıkıp Selim’in odasına girmişti. Selim cenin pozisyonu almış yatıyor, Filiz de yatağın yanındaki sandalyede oturuyordu.

- Ne oldu Filiz?

- O kadar dil döktüm ama tek kelime etmedi Fırat, korkuyorum.

- Tamam Filiz sen gidebilirsin, ben konuşurum onunla.

Fırat yatağın kenarına oturmuş ve elini Selim’in omzuna koymuştu. Bir süre böyle kaldıktan sonra konuşmaya başlamıştı.

- Selim, o günü hatırlıyor musun bilmiyorum ama ben hiç unutmadım. Daha on iki yaşındaydım, annem ve babam trafik kazasında ölünce eniştem gelip beni almış ve sizin eve getirmişti. İlk gece yatağıma uzanmış sürekli ağlıyordum sonra sen geldin yanıma o zaman bile olgundun. Beni güldürmeye çalıştın. İlgimi çekebilecek neyin varsa getirip önüme yığdın. Teyzem, eniştem ve sen ailemin ölümünden sonra benim ailem oldunuz. Onlar benim de annem babam sayılır biliyorsun. Şimdi çok üzgünsün biliyorum sana şunu yap bunu yap da demeyeceğim ama şunu bil biz kardeşiz ve annemizi babamızı kaybetmiş olsak da kardeşin her zaman yanında, hadi şimdi biraz dinlen.

Fırat konuşmasını bitirmiş ve odadan çıkmak üzere ayağa kalkmıştı. Selim yatakta doğrulmuş ve sormuştu.

-   Fırat?

-  Efendim?

-  Onları, gömdünüz mü?

-  Evet, seni beklemedik ama bence doğrusu buydu. Hadi şimdi dinlen.

Fırat odadan çıkmış ve salona inmişti. Saatler geçmişti ve gün neredeyse ışımak üzereydi. Kimse tekrar yatmamıştı ve herkes salonda üzgün bir şekilde oturuyordu. Fırat’ı gören Arnavut Cemal hemen sormuştu.

Zombiler İstanbul'daWhere stories live. Discover now