Bölüm 124

9.4K 389 60
                                    

Selim gerekli düzenlemeleri yapmak üzere onların yanından ayrılmıştı. Önce Savaş ve Esra’yı bulmuş ve onlardan istedikleri bir filmden kısa bir sahne canlandırmalarını istemişti. Bu fikir her ikisinin de çok hoşuna gitmiş ve hemen çalışmaya başlamışlardı. Selim daha sonra adayı tararken buldukları çok sayıdaki küçük jeneratörlerden birini arabanın arkasına koyup otele gitmişti. Aslında otelde de bir jeneratör bulunuyordu fakat bu jeneratör çok büyük olduğundan gereksiz enerji sarfiyatına neden olabilirdi. Selim arabayı otele bıraktıktan sonra iskele meydanına inmiş ve kendine yardım etmesi için birkaç kişi bulmuştu. Etraftan başka kişilerin de katılımıyla sayıları çoğalmış ve el birliğiyle gerekli hazırlıkları hızlıca yapmışlardı. Akşam verilecek mini konseri duyan herkes çok sevinmişti, ne de olsa haftalar sonra ilk defa çok kısa bir süreliğine de olsa kafalarını boşlatabilecek ve eğleneceklerdi.

Zaman hızla geçmiş ve akşam olmuştu. Otelin bahçesi tıklım tıklımdı. Bahçedeki küçük sahne hazırlanmış ve küçük bir ses sistemi kurulmuştu. Hazırlıklar sürerken Nalan hanımın mini bir konser vereceğini duyan ve ada da yaşayan biri keman, biri gitar ve biri de klarnet çalan üç tane de müzisyen gelmişti. Selim konserin tahmin ettiğinden daha güzel olacağını düşünüyordu. Bütün seyirciler sabırsızlıkla konserin başlamasını beklerken Selim sahneye çıkmış ve Savaş ile Esra’yı anons etmiş ve bu güzel sürprize herkes bayılmıştı. Savaş ve Esra’da işin kolayına kaçmamış ve “Eşkiya” filminden Şener Şen ve Sermin Hürmeriç’in veda sahnesini oynamışlardı. Her ikisi de bu performanslarıyla büyük alkış almış ve iyi oyuncular olduklarını kanıtlamışlardı. Onlar sahneden indikten hemen sonra Selim Nalan hanımı anons etmiş ve Nalan hanım alkışlar eşliğinde sahneye çıkmıştı. Üzerindeki şahane elbisesi ve zarafetiyle daha şarkıya başlamadan herkesi etkisi altına almış, şarkıya başladıktan sonra ise herkes yaşadığı korkunç günleri bir süreliğine de olsa unutmuş ve başka alemlere dalmıştı. Konser bittiğinde herkes Nalan hanımı ve müzisyenleri ayakta alkışlamıştı. Nalan hanım ise uzun yıllar sonra ilk defa küçük de olsa bir sahneye çıktığı için çok duygulanmış ve göz yaşlarını tutamamıştı.  Nalan hanım arka tarafa geçtikten sonra Selim sahneye çıkmış ve geceyi kapatmış fakat yarın Heybeli’ye operasyona gidecek olanların bir süre daha kalmasını istemişti. İnsanlar yavaş yavaş otelden çıkıp evlerine dağılmışlardı. Selim, Fırat, Cemal, Fuat ve Savaş Heybeli’ye gidecek olanlarla bir araya gelmiş ve durum değerlendirmesine başlamışlardı. Yarım saate yakın süren bir toplantının ardından her şeyi planlamışlar ve Arnavut Cemal’le Fuat’ın ada da kalıp buradaki işlerin düzenli bir şekilde ilerlemesiyle ilgilenmesine karar vermişlerdi.

- Abbas ağabeyler nerede, onlar gelmedi mi?

- Gelmediler sanırım. Yarın Heybeli’ye onlar da gelecek mi?

- Bilmiyorum ama sadece İsmail gelse yeter. Zaten ona söylersek bizden önce gider. Dönüşte onlara da haber veririz. Ayhan abi de gelmedi galiba, sen gördün mü Fırat?

- Yok kuzen, görmedim. Biliyorsun fazla kalabalığı sevmiyor, teknede takılıyordur. Ona da ben haber veririm ama onun gelmesi lazım.

- Onun kesin gelmesi lazım Fırat, gerçi bu keskin nişancılık işini ben de epey ilerlettim ama yine de Ayhan abinin gelmesi iyi olur.

- Gelir o ya, zaten kaç gündür bir şey yaptığı yok, canı sıkılmıştır. Hadi o zaman bir an evvel gidelim.

Hızlıca evlerine doğru yola çıkmışlardı. Adanın sokaklarında her an bir köşeden zombi çıkacak korkusu olmadan yürümek çok hoşlarına gidiyordu. Kısa bir süre sonra yalıya gelmişler fakat Savaş Abbas’lara haber vermek için yoluna devam etmişti. Yalıya girdikten sonra Fırat da Ayhan’a haber vermek üzere tekneye gitmişti. Selim evde bir süre Filiz’i aramış fakat bulamayınca Filiz’in uğraması umuduyla kendi odasına gitmişti. Odanın kapısını açar açmaz burnuna çok hoş bir parfüm kokusu gelmişti. Selim kafasını yatağına çevirince yatağın üzerinde iç gıcıklayıcı bir gecelik giyinmiş olan Filiz’i görmüştü. Selim bir anda ne yapacağını şaşırmıştı ama sonra yarın gidecekleri operasyonu düşünmüş ve “Gidip de dönmemek dönüp de görmemek var” diyerek kapıyı kilitleyip, yatağa Filiz’in yanına gitmişti.

Sabahın ilk ışıklarıyla odanın kapısı çalmaya başlamıştı. Selim birden yataktan fırlamış ve uyku sersemliğini üzerinden atar atmaz yanındaki Filiz’i uyandırmaya çalışmıştı. Filiz güçlükle uyanıp “Günaydın” derken Selim elini Filiz’in ağzına sona anda bastırabilmişti. Selim bir eliyle Filiz’in ağzını kapatırken diğer eliyle de sus işareti yapıyor ve çalan kapıyı gösteriyordu. Filiz durumu anlayınca birden telaşlanmıştı. Selim ona hemen yatağın yanına inmesini söylemiş ve sonra şortunu giyip kapıyı açmaya gitmişti. Selim önce kilidi açmış ve sonra da kapıyı hafifçe aralamıştı.

- Hayrola kuzen sen kapıyı kilitlemezdin. Yoksa bir durum mu var?

- Ne durumu Fırat ya, sabahın köründe yine ne saçmalıyorsun?

- Bilmiyorum vallahi, sen herkesten önce kalkardın. Halbuki şimdi güç bela kalktın sonra kapıyı kilitlemişsin tabi kapıyı dibine kadar açmaman da şüphe uyandırıcı, sen de kesin bir numara var.

- Ne numarası olacak, kapı bozulmuş kilitlemeyince kapanmıyor. Hem nasıl istersem öyle yaparım. İnsana bir rahat yüzü yok, siz bekleyin aşağıda ben beş dakikada gelirim.

- Öyle olsun, bekliyoruz.

Selim Fırat’ı gönderir göndermez kapıyı kapatmış ve yalanı ortaya çıkmasın diye kapıyı kilitlemişti. Fırat’ın söylediklerine inandığını pek sanmıyordu ama yapılacak pek bir şey de yoktu.

- Gitti mi?

-  Gitti, çıkabilirsin. Filiz bu iş böyle kaçarak saklanarak olmayacak.

-  Ne diyorsun yani?

- Şimdilik bir şey demiyorum ama Heybeli’den dönünce bu işi bir çözüme kavuşturacağım.

-  Meraklandırma beni Selim, şimdi söyle!

- Biraz merak iyidir tatlım, hadi ben hazırlanıp çıkayım sonrada sen çıkarsın ama dikkat et kimseye görünme.

Filiz, Selim’in Heybeli’den dönünce ne yapacağını öğrenememiş ama kafasında bazı tahminler oluşmaya başlamıştı. Selim hızlıca kıyafetlerini giydikten sonra Filiz’in dudağına bir öpücük kondurmuş ve aşağıya inmişti. Salonda onu Fırat, Cemal, Fuat ve Savaş bekliyordu.

- Günaydın herkese.

- Günaydın evlat, hayırdır geç kaldın.

- Ancak Cemal abi, siz niye kalktınız ki?

- Sizi uğurlayacağız Selim, hem yatıp da ne olacak?

- Hadi o zaman, herkes bizi bekliyordur. Daha iskeleye gideceğiz. Ayhan abiyle İsmail geldi mi?

- Onlar rıhtımda bekliyor.

- Güzel, hadi gidelim.

Fırat Savaş’la fısır fısır konuşuyor ve sessizce gülüyorlardı. Selim ne konuştuklarını tahmin edebiliyor fakat mevzunun açılmaması için görmemezlikten geliyordu. Rıhtıma indiklerinde Ayhan ve İsmail’i küçük teknenin içinde kendilerini beklerken bulmuşlardı. Arnavut Cemal ve Fuat’la helalleştikten sonra tekneye binmiş ve ekibin geri kalanıyla buluşmak üzere iskeleye doğru yola çıkmışlardı.

-  Kuzen, Filiz niye gelmedi seni uğurlamaya?

Selim, Fırat’ın bu soruyu sormasını bekliyordu. “Adam ajan, bundan kaçar mı? ” diye kendi kendine söylendikten sonra soruyu cevaplamıştı.

- Biz dün akşam vedalaşmıştık. Boşuna kalkma diye ben söyledim.

-Tamam o zaman, çünkü Filiz böyle büyük bir operasyon öncesi seni uğurlardı. Biz de şaşırdık, değil mi Savaş?

- Doğru valla, şaşırdık.

Selim içinden sabır çekerek konuyu değiştirmek için İsmail’e döndü.

- İsmail, dün akşam siz niye gelmediniz konsere?

- Ne bileyim Selim abi, aslında gelecektik ama sonra baktık saat geç olmuş. Belki konser bitmiştir diye boşuna o kadar yol gidip gelmek istemedik.

- Neyse sağlık olsun, şu Heybeli’yi kurtarınca bir konser daha veririz, o zaman gelirsiniz.

-  İnşallah abi.

Konuşmaları bittiğinde iskeleye gelmişlerdi. Heybeli’ye gidecek olan ekip dün akşam kararlaştırdıkları üzere Bostancı- Adalar seferi yapan yolcu motorlarından birine doluşmuş onları bekliyorlardı. Selim yanaşıp motordakilerle konuşmuş ve daha sonra Heybeli’de kendilerini bekleyen bilinmeze doğru yola çıkmışlardı.

Zombiler İstanbul'daWhere stories live. Discover now