Tekneyi rıhtıma yanaştırdıktan sonra aşağı inmişler ve eve girmişlerdi. Evdeki matem havası sürüyordu. Fırat salonda Oturan Fuat ve Cemal’in yanına gelmişti.
- Geldiniz mi Fırat, biz de meraklanmaya başlıyorduk. Ne yaptınız?
- O kadar yol gitmişken Bostancı’ya kadar gittik. Dönüşte de diğer adalara biraz göz gezdirdik.
- Nasıl durumlar?
- İstanbul çok kötü durumda abi, adalar ise nispeten daha sakin görünüyor. Siz ne yaptınız, Selim çıkmadı değil mi?
- Yok evlat, çıkmadı. Biz de ne yapacağımızı bilemeden öylece oturuyoruz.
- Abi gidip şu keskin nişancıyla buluşalım diyoruz. Gelmek isterseniz?
- Ben gelirim. Cemal sen evde kalsan daha iyi olur, ne dersin?
- Olur Fuat, sen git. Ben buradayım.
- Savaş, ben bir Selim’e bakayım, Sana da zahmet oluyor ama Abbas ağabeylere haber versen çok iyi olur.
- Yok canım ne zahmeti, şimdi giderim.
- Tamam o zaman, ben bir Selim’e bakayım.
Fırat yukarı çıkmış ve Selim’in odasına girmişti. Filiz kitap okuyor Selim ise uyuyordu. Fırat’ın geldiğini gören Filiz Selim’i uyandırmamak için dışarı çıkmıştı.
- Nasıl oldu?
- Hiç konuşmadı, sessiz sessiz ağladı. On beş dakika falan önce de uyudu.
- Neyse uyuması iyi, sen kahvaltı yapmamışsındır gel beraber bir şeyler atıştıralım.
- Tamam geliyorum.
Fırat banyoya girip hızlıca elini yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa inmişti. Buzdolabının kapağı açıktı ve Fırat kapının arkasında kim olduğunu göremiyordu. Kapı kapanınca birden karşısında Demet’i gören Fırat şaşırmıştı.
- Demet?
- Fırat, başın sağ olsun.
- Teşekkürler, iyisin sanırım.
- İyiyim, senin ve Selim’in sayesinde, size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
- Teşekküre gerek yok.
Fırat bu garip durumdan bir an evvel kurtulmak için mutfaktan çıkıp salona geçmişti.
- Abi siz kahvaltı yaptınız mı?
- Öyle ayak üstü bir şeyler atıştırdık.
Dilek oturduğu koltuktan kalkmış ve Fırat’ın yanına gelmişti.
- Size de birer sandviç hazırlayım Fırat, sana ve Savaş’a değil mi?
- Abla aslında ben hazırlayacaktım ama Demet mutfaktaydı, biliyorsun durumları, sana zahmet olacak.
- Ne zahmeti canım, iki dakika da hazırlarım.
- Ha, Dilek abla Filiz’e de bir tane hazırlarsan çok iyi olur.
- Doğru ya, kızcağızı nasıl unuttuk. Gerçi annesinin de aklına gelmedi ben ne yapayım.
- Daha yaşadıklarımız çok yeni abla, hiçbirimiz kafamızı toparlayamadık.
- Doğru söylüyorsun, çok yazık oldu.
Dilek daha fazla bir şey söylemeden mutfağa gitmişti. Fırat da koltuğa oturmuş ve kafasını geriye yaslayarak gözlerini kapatmıştı.
YOU ARE READING
Zombiler İstanbul'da
ParanormalZombiler İstanbul'da... Birbirinden ilginç karakterleri ve yüksek temposu ile bir zombi romanından çok daha fazlası. Bir solukta okuyacaksınız.