Bölüm 9

20.4K 705 18
                                    

Selim önce dairenin kapısına yaklaşıp kulağını dayamış ve bir süre dışarıyı dinlemişti. Dışarısı sessiz gibiydi, bir şeyler görebilmek umuduyla kapının dürbününe gözünü dayamış fakat görebildiği tek şey zifiri karanlık olmuştu. Selim kapıyı zincirini taktıktan sonra aralayabildiği kadar araladı. Elindeki fenerle ortalığa göz attıktan sonra kapıyı sessizce kapatarak zinciri çıkartıp kapıyı açarak dışarı çıktı. Öncelikle merdivenlerden aşağıya doğru bakmıştı. Aşağı taraftan pek ses gelmiyordu. Apartmanın eski ve oldukça ağır kapısının her zaman kapalı olması işlerine yaramıştı ve zombilerin içeriye girmesine engel olduğunu düşünmüştü. Aslında bu hastalıklı insanlara zombi demek istemiyordu ama bu hastalık onları resmen birer zombiye dönüştürmüştü ve bu hengamede onlara yeni bir isim bulmaya vakti yoktu. Apartman dışarıdan gelen tehlikelere karşı şu an için güvenliydi ama Filiz’in arkadaşı Zeynep gibi olanlarda olabilirdi. Yani her an için kapılardan biri açılıp bir zombi üzerine atlayabilirdi. Dolayısıyla çok dikkatli olmak zorundaydı, en ufak bir dikkat kaybı ısırılmasına neden olabilirdi. Selim bu düşünceyle boynunu ovuşturduktan sonra merdivenleri tırmanmaya başlamıştı. Gergin bir yolculuğun ardından Arnavut Cemal’in dairesine ulaşmıştı. Önce kulağını kapıya dayayarak içeriyi dinlemeye başlamıştı. İçerisi sessiz gibiydi, kapıyı hafifçe çalarak “Cemal abi” diye seslenmiş fakat karşılık bulamamıştı. Bu sefer kapıyı biraz daha sesli vurmuş, zili de çalmayı denemişti fakat bozuk olan zilden ses çıkmamıştı. Bu arada etrafı da kontrol etmeyi unutmuyordu zira arkasında ki daireden bütün apartmanın yaka silktiği Avukat Ali Bey çıkabilirdi. Adam en küçük şeyleri bile büyütüp sorun yaratıyordu ve apartman da kavgalı olmadığı pek kimse yoktu. Bir an Ali Bey zombi olarak karşısına çıksa onun beynini dağıtmanın hoşuna gidebileceğini düşünmüş ama bu düşünceyi hemen kafasından kovmuştu. Öldüreceği kişi kim olursa olsun böyle bir şey hoşuna gitmemeli bunu sadece mecburiyetten yaptığını hiçbir zaman unutmamalıydı. Kapıyı birkaç kez daha sertçe çalıp içerden bir cevap alamayınca Arnavut Cemal’in evde olmadığına kanaat getirmişti. Bu durumda yapılacak tek şeyin bu eski bina ile aynı yaşta olan ahşap kapıyı kırıp içeri girmek olduğunu biliyordu. Ama bunu tek sefer de halledip fazla gürültü çıkarmaması gerekliydi. Son kez etrafı kolaçan ettikten sonra karşı dairenin kapısına kadar geriledi ve birden hızlanarak eski kapıya yüklendi. Kapının kırılması pek zor olmamıştı.  Açılmış olan kapıdan içeriye doğru kafasını uzatmış, içeriye bakıyordu. Ortalık sakine benziyordu ama salondan süzülen ışık onu biraz korkutmuştu. Eğer Cemal abi evde olsaydı bu kadar gürültüye kesinlikle gelirdi diye düşünmüştü. Kafasında bin bir düşünce ile ağır ağır salona yürümeye başlamış ve üç metrelik mesafe üç kilometre gibi olmuştu. Salona geldiğinde gördüğü manzara ürkütücüydü. Arnavut Cemal elinde silahla koltuğa çökmüştü. Yerde ise Selim’in de birkaç kez karşılaştığı Cemal’in çok eski arkadaşı Osman yatıyordu. Osman’ın kafasından sızan kan yerde küçük bir birikinti oluşturmuştu. Koltuğa çökmüş olan Cemal’in halinden boğuştukları belli oluyordu. Selim olan biteni az çok tahmin edebiliyordu. Ama burada önemli olan Cemal’in ısırılıp ısırılmadığıydı. Selim Cemal’in yanına gelmiş ve ona seslenmeye başlamıştı.

Zombiler İstanbul'daWhere stories live. Discover now