Bölüm 118

9K 371 78
                                    

Selim ve diğerleri odayı temizlemeye başlamışlardı. Odayı temizledikten sonra Selim odasına çıkıp kıyafetlerini değiştirmişti. Daha sonra arka bahçeye geçerek kamyondaki erzakları içeri taşımaya başlamışlardı.

- İsmail sen gidip Abbas ağabeylere haber ver istersen. Onlar da gelsin şu erzakların bir kısmını da sizin eve götürün.

-  Tamam, gidiyorum.

İsmail hızla evlerine gitmişti. Diğerleri erzakları taşımaya devam ediyorlardı. Sığdığı kadarını mutfağa koyduktan sonra diğerlerini bodrum katındaki kilere taşımaya başlamışlardı. Taşıma işlerine bütün ev halkı gücü yettiğince yardımcı oluyordu. Evin en küçüğü Mert bile eline aldığı bir torbayı aşağıya indiriyordu. Onlar taşıma işine devam ederken Abbas ve arkadaşları da gelmişlerdi. Abbas gördüklerinden memnundu.

- Kolay gelsin.

- Sağol Abbas abi, bunların bir kısmını da sizin eve götürün dedim. Motora yükleyip onla gidebilirsiniz.

- Motorla götürmek iyi fikir, nelerden götürelim?

-  Abi biz şuraya ayırdık bir kısmını, siz onları taşıyana kadar diğerleri de belli olur.

- İyi o zaman, başlayalım bakalım.

Abbas, Cemil ve İsmail gömleklerinin kollarını sıyırmışlar ve kolileri motora taşımaya başlamışlardı.

- Selim bu sağımızdaki yalıda panik odasında kalan aileyi tamamen unuttuk. Onlar ne oldu?

- Doğru yahu, o kadar belayla uğraştık ki onlar tamamen aklımızdan çıktı. Baba dün biz yokken bu sağ tarafımızdaki evden kimse geldi mi?

- Yok oğlum, kimse gelmedi.

- Bizim kiler doldu sayılır, Abbas ağabeyler de alacağını aldıktan sonra kalanların bir kısmını solumuzdaki evde kalan gruba bir kısmını da sağdaki evde kalan aileye götürürüz. Hem bakalım, öldüler mi kaldılar mı?

- Sağ taraftakilere bir iki torba götürelim ama soldakilere haber verelim, kendileri gelip taşısınlar, hem gidip erzağı bulduk bir de evlerine servis mi edeceğiz?

- Haklısın galiba Fırat, o zaman birisi haber versin. Savaş hadi gel bizde şunları alıp götürelim.

Selim ve Savaş ellerine ikişer tane torba alıp sağdaki eve doğru yola çıkmışlardı.

- Savaş, adamın adı neydi?

-   N harfiyle başlıyordu. Nazım mı?

- Tamam hatırladım Nazım değil Nazmi idi.

Kısa sürede eve ulaşmışlardı. Ortalıkta yine kimse yoktu. Hızla ailenin saklandığı panik odasına inmişlerdi. Odanın kapısına geldiklerinde yukarıdaki kamera yine çalışmaya başlamış ve kısa bir süre sonra kapı açılmıştı.

- Merhaba, bir sorun mu var?

- Merhaba Nazmi bey, sizden ses çıkmayınca bir sorun mu var diye bakmaya geldik. Biraz da erzak getirdik.

- Zahmet etmişsiniz, bize 6 ay yetecek erzak içerde var. Dün bir ara çıkalım diye düşündük ama sonra vazgeçtik.

- Neyse siz yine bunları da alın. Dediğim gibi istediğiniz zaman bizim eve gelebilirsiniz. Bu bölgenin güvenliğini sağladık. Deniz tarafından rahatça gelebilirsiniz. Bahçeye çıkın, balık tutun. Havalar iyice soğuduğunda zaten içeri tıkılacaksınız.

- Güvenli olduğundan emin misiniz?

-  Elbette, bu sıradaki bütün evleri kontrol ettik. Tehlikeli bir durum yok.

- O zaman sizinle beraber çıkalım biraz, hadi bakalım Nur sen de Emre, hazırlanın.

Zaten dışarı çıkmaya can atan fakat Nazmi yüzünden içerde tıkılıp kalan Nur ve Emre büyük bir heyecanla çok kısa bir sürede hazırlanmışlardı. Dışarı çıktıklarında Nazmi ve ailesinin gözleri kamaşmış ve bir süre gözlerini kısarak bakmak zorunda kalmışlardı.

- Biz biraz burada oturalım. Belki sonra sizin eve uğrarız. Teşekkürler.

- Siz bilirsiniz. Görüşmek üzere.

Selim ve Savaş tekrar kendi evlerine geçmişlerdi. Evde erzakları yerleştirme işi tamamlanmıştı. Selim günün geri kalanında dinlenmeyi planlıyordu.

-  Bugün bir şey yapmayalım. Ne dersiniz? Yarın sabah gidip keskin nişancıyı buluruz. Sonra da adayı zombilerden temizleme işine hız veririz.

- Haklısın kuzen, bugün biraz güç toplayalım.

- İyi o zaman.

Gün boyunca hepsi dinlenmişti. Bahçede güneşlenmişler, bir ara tekneye gitmiş ve denize girmişlerdi. Akşam yemeğinde de güzel bir sofra kendilerini bekliyordu. Onlar için zor günler öncesi iyi bir tatil olmuştu Akşam yemeğinden sonra Selim Can ve Merve’nin odasına gitmiş ve Merve’nin koluna bakmış ve pansuman yapmıştı.

- Sanırım kurtuldun Merve.

- Öyle mi düşünüyorsun Selim?

-  Epey bir zaman geçti.

-  Sana ne kadar teşekkür etsek az Selim, bize dünyaları verdin.

- Ben sadece yapmam gerekeni yaptım. Hadi geçmiş olsun.

-  Sağ ol Selim, iyi geceler.

Selim Can ve Merve’nin odasından çıkmış ve salonda diğerleriyle sessiz sinema oynayarak eğlenceli vakit geçirmişlerdi.

- Sanırım artık yatma vakti geldi. Herkese iyi geceler, yarın erken kalkıp keskin nişancıyla buluşacağız.

Herkes birbirine iyi geceler dilemiş ve odalarına çekilmişlerdi. Güzel bir gün geçirmiş olmalarına rağmen Selim’in içinde sebebini bilmediği bir sıkıntı vardı ve bu yüzden uykuya dalması biraz zaman almıştı.        

Gece saat iki civarında Can ve Merve’nin oda kapısı açılmış ve Can dışarı çıkarak banyoya gitmişti. Bu sırada yatakta uyuyan Merve’nin gözleri aniden açılmış ve ağzından hırıltılar çıkmaya başlamıştı. Merve yataktan kalkmış ve ağır ağır odadan çıkmış evin içinde dolaşmaya başlamıştı. Uğraşları belki onun dönüşmesini yavaşlatmış ama tam olarak engel olamamıştı. Merve evin içinde dolanırken Selim’in babası Kemal odasından çıkmış tuvalete gidiyordu. Merve Kemal’e doğru hızlanmış ve arkadan boynuna saldırarak büyük bir parça ısırmıştı. Boynundaki damarlar parçalanan ve oluk oluk kan akan Kemal yere düşmüştü. Ağzına dolan kanlar bağırmasına engel olmuştu. Merve yere çökmüş ve Kemal’den büyük parçalar ısırmaya başlamıştı. Bu sesleri odasının önünde olduğu için duyabilen Kemal’in karısı Canan hemen dışarı çıkmış ve gördüğü manzara karşısında resmen donmuştu. Canan ağzını açmak ve var gücüyle bağırmak istiyordu ama sanki vücudunun kontrolünü kaybetmiş gibiydi. Merve bir an arkasını dönmüş ve Canan’ı görmüştü. Kemal’in başından kalkmış ve hemen arkasındaki Canan’ın boynuna saldırmıştı. Bu ısırık Canan’ı kendine getirmiş ve son kuvvetiyle acı bir çığlık atmıştı ama artık onlar için çok geçti. Çığlık koca yalıdaki mutlak sessizliği bozmuştu. Bu sırada banyodan dönen Can olanları görmüştü. Akşam Selim’in verdiği silahı belinden çıkartmış ve çok zor olmasına rağmen Merve’yi önce sırtından sonra da kafasından vurmuştu. Bu olanlarla yaşayamayacağını bildiğinden hemen arkasından da silahı şakağına dayamış ve tetiği çekerek kendi hayatına son vermişti. Çığlığın üzerine odalarından çıkmaya başlayan insanlar Can’ın kendini vuruşunu görmüşlerdi. Evdeki herkes büyük bir telaşla olay yerine koşmuştu. Manzara korkunçtu. Can, Merve ve Selim’in babası ölmüş. Selim’in annesi ise aldığı ısırık yüzünden kurtulamayacak duruma gelmişti.

Zombiler İstanbul'daOù les histoires vivent. Découvrez maintenant