6. Bölüm

6.3K 307 48
                                    

-          Sakın sesinizi çıkarmayın ve hemen silahlarınızı yavaşça yere bırakın.

Adamlar Selim'in bu uyarısını hiç ciddiye almışa benzemiyorlardı. Oldukları yerde durmuşlardı fakat silahlarını bırakmaya hiç niyetleri yok gibiydi.

-          Size söylüyorum, sessizce silahlarınızı yere bırakın ve yavaşça arkanızı dönün.

Adamlar silahlarını yine bırakmamış ama yavaşça arkalarını dönmeye başlamışlardı. Selim ve diğerleri ne yapalım der gibi birbirlerine bakıyorlardı. Bu adamlar Fıratları bulmak için tek şansları olabilirdi. Adamların silahlarının yere baktığını gören Selim diğerlerine sakince beklemeleri için işaret etmişti. Aslında saniyeler süren ama yaşadıkları gerginlik yüzünden çok daha uzun gelen bir süreden sonra adamlar nihayet yüzlerini onlara dönmüşlerdi.

-          Size silahlarınızı bırakın dedim. Yoksa bunca aylık didinmenizin sonunda iki kurşunla öteki tarafı boylayacaksınız.

-          O Fırat denilen artist de böyle kendinden emin konuşuyordu. Siz onun arkadaşlarısınız değil mi?

-          Hemen silahlarınızı bırakıp bizi Fıratları tuttuğunuz yere götürecekseniz. Gürültü çıkarmamak için sizi vuramayacağımızı sanıyorsanız elimizdeki susturuculu tabancalara dikkatle bakmanızı öneririm.

-          Siz de bizim böylesi basit bir tuzağa düşecek kadar aptal olduğumuza inanıyorsanız arkanıza dönüp bakmanızı öneririm.

Konuşan adamın kendinden emin tavrı Selim'i ve diğerlerini ürkütmüştü. Belki de adam onların dikkatini dağıtmak için blöf yapıyordu ama Selim'in içinden bir ses bunun pek de blöfe benzemediğini söylüyordu. Selim bunları düşünürken Savaş arkasını dönmüş ne olup bittiğine bakıyordu.

-          Selim...

-          Ne oldu Savaş?

-          Geliyorlar.

Savaş'ın bu sözü üzerine Selim de arkasını dönmüştü. Kendilerine tuzak kuran grup saklandıkları yerlerden çıkmış hızlı adımlarla üzerlerine doğru geliyorlardı. Bu sırada yakaladıklarını sandıkları adamlardan biri yine konuşmaya başlamıştı.

-          Şaşırmayın, sizin kaçıp arka sokağa girdiğinizi gördük. Tekrar caddeye çıkacağınızı tahmin ettiğimiz için de size böyle bir tuzak kurduk. Hem paldır küldür üstünüze gelseydik boşu boşuna aramızda çatışma çıkacaktı. Dördünüz de ölecektiniz. Halbuki şimdi bir süre daha yaşama ihtimaliniz oldu.

Selim, Cemal, Savaş ve Fuat kapana kısıldıklarını anlamışlardı. Şu anda silahlarına davranırlarsa belki onlardan birkaç kişiyi öldürebilirlerdi ama kendilerinin de bu çatışmadan sağ çıkamayacakları kesindi. Önce Selim olmak üzere hepsi silahlarını yavaşça indirmişlerdi. Üzerlerine gelen kalabalık grupla aralarında çok az bir mesafe kalmıştı. Tam bu sırada saniyeler içinde ard arda iki silah sesi duyulmuş ve Selim'lerin yakaladıkları iki kişinin kafalarına isabet eden kurşunlar kafalarının parçalanmasına ve beyin parçalarının etrafa dağılmasına neden olmuştu. Bu iğrenç manzara karşısında kısa bir süre afallayan Selim ve diğerleri hemen kendilerine gelmiş ve çıktıkları sokağın içine kaçıp siper almışlardı. Bu sırada caddenin aşağısından gelen bir minibüsten makineli tüfeklerle Selimlere tuzak kuran kalabalık grubun üzerine kurşun yağıyordu. Selim, Cemal, Savaş ve Fuat da silahlarına davranmış üstlerine doğru gelen gruba ateş ediyorlardı. İki ateş arasında kalan grup resmen dağılmıştı. Aralarından pek çoğu ölmüş bir kaçı da yaralanmıştı. Minibüs geride kalan üç kişinin yanında durduğunda onlar da çoktan silahlarını yere bırakıp ellerini havaya kaldırmışlardı. Minibüsün kapısı açıldığında içinden Abbas, Ayhan, Cemil ve İsmail inmişti.

-          İsmail bağla şunların elini.

-          Hemen bağlıyorum Abbas abi.

Minibüsten inenleri gören Selim ve yanındakiler büyük bir sevince kapılmışlardı. Hızla saklandıkları yerden çıkıp minibüsün yanına gelmişlerdi. Hepsi birbirlerine sıkıca sarılmışlardı.

-          Abbas abi, sizi göreceğime bu kadar sevineceğim aklıma gelmezdi. Hızır gibi yetiştiniz.

-          Atalarımız "Kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş" demişler Selim, biz de sizin buraya geldiğinizi öğrenince gelip bir bakalım dedik. Esasen İsmail'e teşekkür etmeniz gerekir. Ne yalan söyleyeyim biz nasıl olsa siz başınızın çaresine bakarsınız diye gelmeye pek niyetli değildik ama İsmail biz de gidip bakalım diye başımızın etini yedi. İyi ki de yemiş.

-          Sağ ol İsmail, hepiniz sağ olun. Adamlar saniyeler içinde kafalarından vurulunca bunun Ayhan abinin işi olduğunu anladım.

-          Aslında riskli atışlardı ama kalabalık grubu dağıtmak için böyle bir başlangıç yapmak gerekiyordu. Biraz kanlı oldu ama önce onlar başlattı.

-          Bir tek bu değil Ayhan abi, bunlar önce bizi içi zombi dolu bir binaya kilitleyip sonra da benzin döküp binayı ateşe verdiler. Oradan güç bela kaçtıktan sonra bir tuzak daha kurdular.

-          Neler söylüyorsun Savaş, öyleyse canımızı sıkmaya gerek yok bu sonu hak etmişler.

-          Şimdi şunları konuşturup Fıratları nereye götürdüklerini öğrenmeliyiz. Geçen her dakika Fırat'ın ve yanındakilerin aleyhine işliyor.

-          Yoksa Fıratları bu kansızlar mı kaçırmış Selim?

-          Evet Abbas abi bunlar kaçırmış. Umarım başlarına kötü bir şey gelmemiştir.

-          Hadi o zaman Cemil sen şu arkadaşlarla biraz sohbet et, zaten fazla zorluk çıkartacaklarını sanmıyorum.

-          İki dakikada bülbül gibi öttürürüm bunları, siz hiç merak etmeyin. Siz minibüse binip biraz dinlenin ben şimdi gelirim.

Hem gerçekten çok yoruldukları hem de Cemil'in yapacaklarını görmeye pek hevesli olmadıkları için hepsi minibüse binmişlerdi. İsmail ellerini bağladığı adamları birkaç metre ileride duvarın önünde tutuyordu. Cemil yanlarına giderek adamlara birkaç soru sormuştu. Ters bir cevap verdiği anlaşılan adamın suratına öyle bir tokat patlatmıştı ki gecenin mutlak sessizliği bozulmuş diğer adamlar da korkudan hemen konuşmaya başlamışlardı.

-          Aferin, işte böyle güzel güzel konuşursanız hiçbir sorun çıkmaz. Sen gel bakalım bizimle, İsmail biz minibüse geçiyoruz. Sen de yaralılarla ve şu iki arkadaşla ilgilenip gel tamam mı?

-          Tamam Cemil abi.

Cemil yanındaki adamla minibüse doğru giderken İsmail de Cemil'in söylediği işlerle ilgilenmişti. Herkes minibüse bindikten kısa bir süre sonra İsmail'in de şoför koltuğundaki yerini almasıyla yola çıkmaya hazırlardı. 

Zombiler İstanbul'daWhere stories live. Discover now