GECE GÜNEŞİ | İLK GÖRÜŞ

10.7K 429 205
                                    

Bugün yine geç kalktım. Saat yaklaşık dörde geliyordu ve ben gözümü şimdi açmıştım. Benim için sabah bir şey ifade etmediği için erken kalkmayı da gereksiz buluyordum. Yapacak hiçbir işim yoktu neticede, benim için gün bu saatlerde başlıyordu. Hadi bakalım Nil, bugün neler yapacaksın?

Kucağımdaki kitabı bir kenara koydum ve ayaklarımı yataktan sarkıtarak esnedim. Odam her zaman ki gibi karanlıktı. Ayağa kalkıp penceremin önüne gittim ve perdeyi tutup biraz kaldırdım. Yüzümün yarısını perdenin arkasında tutarak şöyle bir etrafa bakındım. Arkadaş grupları, çocuğunu gezdiren ebeveynler, ilerideki kafede gülüşen insanlar...

Her şey olması gerektiği gibiydi, ben hariç.

Alnım ve yanaklarım yanmaya başladığında kendime eziyet çektirmeyi bırakıp geri çekildim ve perdeyi mümkünmüş gibi biraz daha kapattım. Derin ve sıkıntılı bir iç çekişin ardından yüzümü yıkayıp aşağı indim. Karnım çok açtı ama bir şey hazırlamak istemiyordum. Telefonumu elime alıp yemek sipariş ettim ve tekrar odama çıktım. Mutsuz bir şekilde  yatağa oturdum, yine sıkıcı bir gün beni bekliyordu. Telefonumdan güneşin batma saatine baktım, 20.30.

Yazın güneş geç batıyordu ve bu benim saatlerce evde oyalanmam demekti. Akşama kadar kitap okuyacak, odandan dışarı çıkmayacaksın, her zaman yaptığın gibi...

Yarım saatin ardından kapı çaldı, yemeğim gelmişti. Çantamdan cüzdanımı alıp aşağıya indim. Kapıyı açıp hemen arkasına saklandım.

"İçeri gelin lütfen." Dedim sessizce. Adam bir an duraksasa da içeri girdi. Kapıyı kapatıp adama baktım ve gülümsedim.

"Kusura bakmayın, kişisel." dediğimde başını salladı. Pizzamı bana uzattığında alıp ücretini ödedim. Adam bana garip bakışlar atıyordu ama alışmıştım buna. "Afiyet olsun"

"Teşekkürl- durun açmayın!" Gözlerim irileşirken hızla kapının arkasına geçtim. Adam bir eli kapı kulpunda şaşkınlıkla bana bakıyordu.

"Şimdi çıkabilirsiniz." dediğimde deli görmüş gibi hızla kapıyı açıp evden çıktı. Derin bir nefes alıp karanlık evimizde mutfağa ilerledim. Telefonumdan önüme gelen videoları izlerken bir yandan yemeğimi yiyordum.

Yemeğimi bitirdikten sonra tekrar odama çıktım ve bilgisayarımı aldım, biraz internette gezinecektim.

On dakikanın ardından bunu yaptığıma pişman olmuştum. Ben hariç herkes eğleniyordu sanki! Bilgisayarımı sinirle kapatıp bakışlarımı tavana çevirdim. Böyle yaşamaya alışmıştım, alışmak zorundaydım.

Kalıtsal bir hastalıktı bu, bana da dedemden geçmişti. Ben Xeroderma Pigmentosum hastasıydım, diğer adıyla XP... Çok nadir görünen, milyonda bir olan bir hastalıktı. Güneşe çıkamıyordum, çıktığımda güneş ışınları derimi yakıyor, ciddi yanıklara sebep oluyordu. Kıyafet, bulutlu hava, şemsiye vesaire... Hiçbiri bir işe yaramıyordu. Eğer çıkarsam beynim çalışmayı bırakır, sonrada ölürdüm. Komik, benim için ölüm bu kadar basitti. Dışarı çıkmamın tek yolu güneşin batmasıydı.

Hiç okula gitmemiştim mesela ben, hastalığıma erken yaşta teşhis konulmuştu. Belki de bu yüzden yalnızdım. Okul gibi sosyal bir ortamda bulunsaydım bu durumda olmayacaktım. Ellerimle yüzümü kapatıp sıvazladım, yalnızlığımda boğuluyordum artık.

Yapmak istediğim, yaşamak istediğim birçok şey vardı. Ama buna ne güneş izin verirdi, ne de yalnızlığım... Bu senin suçun Nil, akşam dışarı çıktığında sahile gidip kitap okumaktansa arkadaş edinebilirsin!

Arkadaşları olan biri için bile dışarıda hiç görmediği birinin yanına gidip tanışmak zorken, benim gibi daha önce bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az kişiyle konuşan biri nasıl böyle bir şey yapabilirdi?

GECE GÜNEŞİOù les histoires vivent. Découvrez maintenant