GECE GÜNEŞİ | DİDEM

4.8K 293 76
                                    

Odamın kapısının tıklatılmasıyla gözlerimi açtım. Esnerken ne olduğunu idrak etmeye çalışıyordum.

"Anne?" Annem kapıyı açarak yanıma geldi ve gülümsedi.

"Tatlım biz alışverişe çıkıyoruz istediğin bir şey var mı?"

"Yok anne."

"Yemek yaptım acıktığında ısıt ye." Başımı salladığımda yanağıma öpücük kondurup odadan çıktı. Gözüm duvardaki saate takıldı, on ikiye geliyordu. Benim için oldukça erken bir saatti!

Ailemle alışverişe çıkmayalı uzun zaman olmuştu. Genelde alışverişimi online yapardım, mağaza gezmek pek benlik bir şey değildi.

Aklıma Evran geldiğinde yatakta doğruldum ve kocaman gülümseyerek telefonumu aldım, artık mesaj beklediğim birisi vardı ve bu benim için oldukça yeniydi. Mesaja tıkladığım anda gözlerim yuvalarından fırlamıştı. Bana fotoğraf atmıştı!

"Günaydın bebek." 08.41

*Fotoğraf* 12.00

"Basketbol antrenmanından sonra böyle oluyorum."" 12.01

Fotoğraftan gözlerimi alamıyordum. İri bir vücudu vardı, güneşin vurduğu teni ise mükemmel görünüyordu. Belki tanıdığım tek erkek olduğu için gözüme bu kadar yakışıklı geliyordu. Yok yok.... Evran gerçekten çok yakışıklıydı.

Dudaklarımı birbirine bastırıp fotoğrafını incelerken tek olmadığını fark ettim. Kiminle oturuyordu? Kimle oturuyorsa oturuyor, sana ne Nil?

"Günaydın, anca uyanabildim."

Zaten çevrimiçiydi ama benim mesajıma bakması üç dakika sürmüştü. Sonunda mavi tik olduğunda dudağımı kemirdim.

"Uykucu"

"Ne yapıyorsun?"

"Terasta oturuyorum, hava çok güzel."

Hava güzel tabi Evran, dışarı çıktığımda vücudumda oluşan yanıklar da öyle söylüyor! Ve git gide daralan beynim! Ayrıca, sanki inatla kiminle olduğunu söylemiyordu! Benim sormam oldukça saçma olurdu, hem bana neydi ki?

"Arkadaşlarınla takılacağını düşünmüştüm."

Bir şekilde öğrenmem gerekiyordu, merak etmiştim. Şununla oturuyorum dese bile tanıyacaktım sanki!

"Direkt sorsana, merak ettiğini biliyorum."

"Anlamadım?"

Bal gibi de anlamıştım! Beni nasıl bu kadar kolay çözebilirdi? Rezilsin Nil...

"Anladın da işine gelmiyor..."

"Neyse, ben kahvaltı yapacağım. Sana veya size iyi oturmalar, artık hangisiyse."

"Birileri kıskandı."

"Kim? Ben mi!"

"Yeme beni..."

Pekala... Bir durum değerlendirmesi yapayım. Onu neden kıskandığımı bilmiyordum. Başka arkadaşlarıyla olunca ister istemez üzülüyordum çünkü benim tek arkadaşım oydu. O ise beni hiç görmemişti bile, ne kadar değer veriyor olabilirdi? Üç gündür konuşuyorduk sadece, kim bilir kaç kızla konuşuyordu!

O an bir şeyi fark ettim. Evran benim için çok değerliydi ama ben onun için asla bu kadar değerli olamayacaktım. Her istediğinde buluşup eğleneceği insanlar vardı, beni ne yapsındı ki...

Telefonumu sinirle komidine koyup aşağı indim ve kendime kısa sürede kahvaltı hazırladım. Kendi kendimin sinirlendirdiğimi biliyordum ama elimde değildi.

Kahvaltımı yaparken içimde anlamsız bir his oluşmuştu, kötü hissediyordum. Hayatım son derece sıkıcıydı. Okula gitmiyordum, görüşebileceğim bir arkadaşım yoktu, gündüzleri odamda oturuyor, akşamları tek başıma sahilde oturuyordum.

Hayatım monotondan ibaretti.

Gözlerim dolmaya başladığında bir kez daha hayatıma küfür ettim. Neden beni seven insanlar yoktu, ben neden birileri için değersizdim? Sevmek, sevilmek istiyordum. Ben değer görmek istiyordum. Yalnızlıktan sıkılmıştım, böyle bir hayatı istemiyordum.

İştahım kalmamıştı. Kendimi daha fazla zorlamadım ve odama çıktım. İçimden hüngür hüngür ağlamak geliyordu. Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu.

Bir döngüde sıkışmıştım ve sürekli aynı şeyleri yaşıyordum.

Gözyaşlarımı silip çalışma masama oturdum ve aklıma ne geldiyse çizmeye başladım. Karaladıkça kendimi daha iyi hissediyordum. Bembeyaz kağıtta çizdiğim kara çizgiler bana kendimi iyi hissettiriyordu.

Bu hayatı sıkıcı yapan bendim. Eğer kendime biraz güvenim olsaydı böyle bir hayat yaşamayacaktım. Eğer küçükken insanlardan bu kadar tepki görmeseydim, böyle bir hayatım olmayacaktı.

Ben hep yalnızdım ve yalnız kalacaktım. Hiç kimse için değerli olmayacaktım.


Akşam olduğunda ben hala resim çiziyordum. Sağ bileğim ağrımaya başladığında kalemi bıraktım ve yatağa uzandım. Evran'a o zamandan beri mesaj yazmamıştım. Telefonumu elime aldığımda onunda bana yazmadığını fark ettim. Ona mesaj atan, tanışmak isteyen sendin Nil. Eğer sen mesaj atmazsan o da atmaz...

Son görülmesi beş dakika öncesini gösteriyordu. Yazıp yazmamak arasında kalmışken en sonunda her şeyi bir kenara bırakarak mesaj yazdım.

"Çok yoğundum, yazamadım."

Dakikalar geçmişti ama hala cevap vermiyordu. Sinirle nefesimi dışarı üfleyip telefonumu elimde çevirdim. Odanın içinde bildirim sesi yükselirken hızla mesaja girdim.

"Trip attığını sanmıştım."

"Neden trip atacağım ki?"

"Her neyse. Ne yapıyorsun?"

"Oturuyorum, sen ne yapıyorsun?"

"Didem'le kulübe gidiyoruz şimdi"

Didem? Kulüp?

Bugün onun fotoğrafını çeken Didem'miydi? Sevgililer miydi? Sana ne Nil, kendine gel!

"İyi eğlenceler."

Telefonumu yatağa bırakıp yastıkla yüzümü kapattım ve boğuk bir çığlık attım. İçimdeki garip his git gide büyüyordu. Sanki boğazımda bir yumru oluşmuştu ve nefes almamı engelliyordu. İçimden ağlamak geliyordu.

Bu hissettiğim şey neydi?

" :) "

Gülücük mü? Gülücük mü! Görüldü atıp ayağa kalktım ve dolabımın karşısına geçtim. Eğer o kulübe gidiyorsa ben neden bir başıma odamda oturacaktım!

Ani bir kararla ben de kulübe gitmeye karar verdim. Bu fikir benim için oldukça saçmaydı ama yapacaktım, kafama koymuştum.

Evran o kızla eğlenirken ben odamda oturup karalar bağlayamazdım!

Sekizinci bölüm sonu.

'Neden beni seven insanlar yoktu, ben neden birileri için değersizdim? Sevmek, sevilmek istiyordum. Ben değer görmek istiyordum. Yalnızlıktan sıkılmıştım, böyle bir hayatı istemiyordum.'

GECE GÜNEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin