GECE GÜNEŞİ | OKYANUS

4.2K 235 35
                                    

Evin önündeki bankta oturmuş kaderimi bekliyordum. Gidip gitmemek arasında kalmıştım, sanırım en doğrusu Evran'ı beklemekti. Gelmeyecek Nil, neden bekliyorsun ki!

Titrek bir nefes aldım. Çenemi tutamamıştım ve her şeyi mahvetmiştim. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Annesine saygısızlık yapmak istememiştim. Sadece... Ne bileyim. Evran mutlu olduğu şeyi yapsın istemiştim.

Kapının açılma sesini duyduğunda hemen ayağa kalktım.

Evran kapıdan çıktı ve sertçe kapattı, yutkundum ve ellerimi yumruk yaptım. İşte başlıyorduk. Bakışlarıyla bahçeyi aradı, en sonunda ben de durdu. Sinirli görünüyordu.

Hızlı adımlarla bana gelmeye başladığında kendimi ayrılmaya hazırladım. Neticede hak etmiştim. Yanıma geldiğinde gözlerine bakmamaya çalıştım.

"Ben... Ben çok üzgünüm." Başka diyecek bir şeyim yoktu.

"Üzgün olmalısın, evet." Sinirliydi.

"Tutamadım kendimi, üzgünüm."

"Anneme karşı geldin... Neden yaptın bunu?"

"İstemediğin şeyleri yapmana daha fazla dayanamadım." Gözlerine baktığımda bir anda kahkaha attı ve kollarını belime sarıp beni etrafında döndürdü. Anın şaşkınlığıyla hiçbir tepki veremeden Evran'a baktım, kafayı mı yiyordu?

"Seni sevdiğimi daha önce söylemiştim, değil mi?" Gülüşlerinin arasından konuşup durdu ve bana baktı, mavi gözleri ışıldıyordu ve dudaklarında büyük bir tebessüm vardı.

"N-ne?" Hiç anlayamıyordum, Evran bana kızmamış mıydı?

"Bana kızmadın mı?"

"İlk başta kızdım, evet." dedi ciddiyetle. Bakışlarımı kaçırdığımda burnuma bir öpücük kondurdu.

"Sen çıktıktan sonra bana doğru olup olmadığını sordu, ben de içimde ki her şeyi anlattım."

"Cidden mi?" Şaşkınlıkla ona bakıyordum.

"Cidden... Bu cesareti bana sen verdin. O kadar farklısın ki Nil! Başkası olsa anneme yaranmak için elinden geleni yapar, buna karışmazdı. Ama sen..."

"Bu yüzden başkası yok, ben varım." dedim fısıltıyla. Beni onayladı ve burnuma bir öpücük kondurdu. Yüzümde buruk bir gülümsemeyle ona baktım ve ellerimi yanaklarıma koydum.

Sevdiğim adam mutluydu.

Sevdiğim adam, artık özgürdü.

"Evran... Ben bu hayattan er ya da geç gideceğim. Ne kadar zamanım kaldığını bilmiyorum ve gittiğimde arkamda özgür bir sen bırakmak istiyorum. Annenin benim hakkımda ne düşündüğü umrumda değil, ben sevdiğim adamın mutlu olmasını istiyorum bunun için her şeyi yaparım, herkese karşı çıkarım. Annene bile."

"Nil... Ölümden bahsetme sevdiğim, yapma bunu bana."

Dolan gözlerini kırpıştırdı. Gözünden akan bir damla yaş işaret parmağımı ıslatırken hızla yaşı sildim. Onu üzmek istemiyordum ama hiçbir şey yokmuş gibi davranmasını da istemiyordum.

Gerçekten kaçmamalıydı.

Aramızda ki sevgi, mutluluk... Bunlar her şeyi güzel gösteriyordu evet, ama gerçek sadece bir adım uzağımızdaydı. Bunu unutmamalıydık.

"Seni çok seviyorum Evran. Bu hayatta kimseyi sevmediğim kadar seviyorum. Ben gittiğimde, tek istediğim şey-"

"Şiştt" Artık ağlıyordu. Ben de ağlıyordum. Beraber, benim kısacık ömrüme ağlıyorduk.

"Ölmeyeceksin. Hem nereden çıktı ki bu?" dedi fısıltıyla. Burnumu çektim ve gözlerimi kırpıştırdım. Geçiştirmek için değildi bu söyledikleri, umudu vardı.

"Evran ben güneşe yakalandım. Bir hafta boyunca hastanede yattım biliyorsun. Bir gün bile yanımdan ayrılmadın. Yanıklarım geçmiş olabilir ama organlarım ve beynim zarar gördü." Dedim sessizce. Evran kabullenmek istemiyordu bunu. Yaşlı gözleriyle bana bakıyor, başını olumsuzca sallıyordu.

Benim ölmeyeceğime dair bir umudu vardı sevdiğim adamın.

O an gerçeği düşünmemeye karar verdim. Bir adım olan gerçekle aramızı daha çok açtım, metrelerce, kilometrelerce uzaklaştım gerçekten.

Gerçek bekleyebilirdi, hiç olmamış gibi davranabilirdik.

"Şarkı söyle." dedim gülümseyerek. Burnunu çekip gözünden akan yaşı sildi ve başını salladı.

"Söyleyeceğim, senin için."


Yata gelmiştik, bizimkiler masayı hazırlamış bizi bekliyorlardı. Yine alkol vardı!

"Yine mi?" Dışımdan söylenerek Evran'a biraz daha yaslandım. Evden gitarını aldıktan sonra direkt yata gelmiştik. Üstümü giyinmiştim, o elbiseyle daha fazla kalmak istememiştim.

"Çok içmiyoruz ki." Dedi Yiğit içkisinden bir yudum alarak. Bu söylediğine göz devirdim, ben içmeyecektim.

"Oo gitar mı? Şarkı söylediğini bilmiyorduk enişte!" Dedi Nehir neşeli bir sesle. Evran kocaman gülümseyip başını salladı, şarkı konusu geçtiğinde çocuk gibi mutlu oluyordu,

"Artık sık sık göreceksiniz." dedi hevesle, bak yiyeceğim şimdi seni de hevesini de!

"İyi bakalım, merakla bekliyoruz."

Meyve suyumdan bir yudum daha alıp bakışlarımı Evran'a çevirdim. Yat hafifçe sallanıyordu ve benim şimdiden uykum gelmişti.

Evran akorları ayarlarken herkes onu izliyordu. Arkama yaslanıp bacaklarımı kendime çektim ve meyve suyumdan bir yudum daha aldım.

Ne söyleyeceğini çok merak ediyordum. Düzenlemesi bitince hafifçe öksürdü ve şarkıya giriş yaptı.

Rüzgar hafifçe esiyordu ve kahverengi saçlarını dağıtıyordu, büyük, güzel elleri gitarda çok rahat geziniyordu. Dudaklarında ufak bir gülümseme vardı. Huzurla gözlerini kapatıp şarkıya giriş yaptı;

'Bazen bana gelir gider
Seni dert etmeler
Seni rüyalarımda hapsetmeler

Yıldızların hırsızları mı var
Tutamam, tutamam
Hep yeni bir gün doğar

Başka bir evrende
En güzel halinle
Sen hayata karış
Ben daha da biteceğim

Kırgınım kendime
Üşüyorum gölgende
Henüz bilmesen de
Belki bir gün gideceğim.'

Gözlerini benden bir saniye bile ayırmazken tek bir tepki bile veremiyordum. Sadece ona bakıyordum. Ne dalga seslerini ne de şarkıya eşlik eden arkadaşlarımı duyuyordum.

Duyduğum tek şey onun sesi, gördüğüm tek şey ışıldayan mavi gözleriydi.

Okyanus gözlü bir adamdı.

Gözlerine bakarken boğuluyordum. Sanki onun okyanusunda olan bir balıktım. O nereye isterse oraya gidiyor, o ne hissettirmek isterse onu hissediyordum. Kalbim, ruhum ona aitti.

Dalgalarında savruluyordum bazen, ama nereye gittiğimin bir önemi olmuyordu. Onun sularındaydım ya, başka bir şey önemli değildi. Onun sularında boğulmak istiyordum, öleceksem eğer ölümüm böyle olsun istiyordum.

Balık öldüğünde cesedi okyanusta kalacaktı. Benim ruhum da Evran'ın kalbinde mi kalacaktı?

Hafif esen rüzgar saçlarımı okşarken ben büyülenmişçesine onun okyanusunu izliyordum.

Kendime geldiğimde dudaklarım hafifçe aralandı. Sesimi bulabildiğimde ise ağzımdan bir tek şu cümle çıkabilmişti;

"Okyanusunda boğulmak istiyorum."

Otuz altıncı bölüm sonu.

"Şiştt" Artık ağlıyordu. Ben de ağlıyordum. Beraber, benim kısacık ömrüme ağlıyorduk.'

GECE GÜNEŞİWhere stories live. Discover now