GECE GÜNEŞİ | HAYATA GÜZEL BİR VEDA

3.3K 222 65
                                    

Gözlerimi yavaşça açtığımda ilk gördüğüm şey bembeyaz bir tavandı. Başım inanılmaz ağrıyordu, vücudumun her yeri sızlıyordu. Hastanedeydim.

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp kuruyan dudaklarımı ıslattım. Saat kaçtı, ne zamandır buradaydım, annemler neredeydi? Hiçbir şeyi bilmiyordum.

En son hatırladığım şey Evran'ın kucağında olduğumdu.

Yanımda bir kıpırdanma olduğunda kaşlarım çatıldı. Başımı yavaşça yana çevirdiğimde Evran'ı gördüm. Yanımdaydı, sanki bana dokunmamak için özenle yatıyor gibiydi. Göz altları mor, saçları dağınıktı. Bitkin görünüyordu.

Titrek bir nefes alıp vücuduma baktım. Her yerim sargılıydı. Bu sefer neden uyuşturmamışlardı bilmiyordum, en ufak bir hareketimde acıyordu. Elim yanağımı bulduğunda kaşlarım çatıldı. Yüzümün bir kısmı da sargılıydı.

Yutkunup telefonumu elime aldım ve kamerayı açtım. Titreyen ellerimle sargıyı tutup yavaşça açtım. Dudaklarım anında titremeye başlarken gözlerimi yansımamdan ayıramıyordum.

Yüzüm kıpkırmızıydı. Yanmıştı.

Dudaklarımdan küçük bir hıçkırık kaçtığında telefonu duvara fırlattım ve ellerimle yüzümü kapattım. Evran aniden kalkmıştı. Beni böyle görmesini istemiyordum. Onun için bir şey değişmeyeceğini biliyordum elbette ama istemiyordum işte...

"N-nil?" Evran şaşkınlıkla konuştuğunda diğer tarafa dönüp ağlamama devam ettim. Hem canım acıyordu, hem de yüzüm mahvolmuştu.

"Nil! İyi misin? D-doktoru çağırayım ben hemen."

"Yüzüm." Dedim kesik nefeslerimle.

"Nil ağlama, lütfen."

"Git Evran." Hıçkırıklarımın arasından konuşup ona biraz daha arkamı döndüm.

"Gitmeyeceğimi biliyorsun."

"Gitmeni istiyorum."

"Nil ba-"

"Evran git ne olur, yalnız kalmak istiyorum!" Evran bir süre sessiz kaldıktan sonra yatakta biraz kayıp kollarını belime doladı ve saçlarıma küçük bir öpücük kondurdu.

"Hala çok güzelsin bebeğim, ne olur üzme kendini. Kolay şeyler atlatmadın, eğer yalnız kalmak sana iyi gelecekse seni yalnız bırakacağım. Yeter ki sen iyi ol."

Bir şey dememi bekliyordu ama diyemiyordum. Sadece ağlıyordum. Evran küçük bir öpücük daha kondurup ayağa kalktı ve odadan çıktı. Ellerimi hala yüzümden çekmemiştim. Kötü hissediyordum. Bu yaşadıklarımı kaldıramıyordum.

Didem'in bu yaptığına hala inanamıyordum. Ben ona ne yapmıştım ki? Ben sadece Evran'ı sevmiştim.

Hıçkırıklarımı durduramıyordum. Hastalıklıydım, çirkindim, mutsuzdum... Ben hiçbir şeyi hak etmiyor muydum?

"B-bıktım artık!" Ellerimi sinirle yüzümden çekip elime ilk gelen şeyi fırlattım. Bardak duvara çarpıp parçalandığında bağırmaya devam ettim;

"Bu hastalıkla yaşamaktan bıktım! Allah kahretsin sadece normal olmak istiyorum!" Elime ne gelirse fırlatıyor, bağırıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.

"Yeter!" İçeri küçüklüğümden beri benimle ilgilenen doktor Nihat ve iki hemşire girdiğinde hala bir şeyler fırlatıyordum. Hemşireler hemen yanıma gelip kolumu tuttuğunda acıyla kolumu çektim.

"Dokunmayın, canını acıtırsınız. Bırakın sakinleşsin." dedi doktor. Ellerimle yüzümü kapatıp ağlamaya devam ettim.

"Ne olur yardım edin bana, ne olur!" Diye sayıklıyordum. "Ben böyle yaşamak istemiyorum..."

"Siz çıkın." dedi doktor hemşirelere. Hemşireler itaat edip çıktıktan sonra doktor Nihat yanıma yaklaşıp yatağa oturdu ve buruk bir gülümsemeyle bana baktı.

"Durma, ağla." dediğinde burnumu çekip başımı dizlerimden kaldırdım.

"Ağlayacak çok şeyin var aslında." Başımı sallayıp ellerimi kucağıma koydum.

"Yüzüm geçecek mi?" Diye sessizce sorup doktora alttan bir bakış attım.

"Evet, birkaç güne geçecek. Vücudunda ki yanıklar da öyle. Sana bir krem vereceğim, her gün süreceksin." Bu beni biraz da olsa mutlu ederken hızla başımı salladım.

"Bu hastalıkla yaşamak çok büyük dikkat istiyor. Nasıl yapabildin bunu?"

"Elimde olan bir şey değildi." dedim bakışlarımı kaçırarak. Doktor Nihat Bey çok üstüme gelmek istememişti belli ki.

"Annemler nerede?"

"Biraz önce konuştuk, odamdalar. Aslında onlar konuşacaklardı seninle ama konuşacak durumda değiller." dedi bakışlarını kaçırarak. Söyledikleri içime korku salarken çoktan ne söyleyeceğini biliyordum.

"Bak Nil..."

"Biliyorum. Ne zaman?"

"Durum hiç iyi değil. Beyin tomografilerin kötü, aynı şekilde organların da zarar gördü. Toparlanır mı pek sanmıyorum, kontrole gelmen gerekecek. Eğer toparlanmazsa net bir şey söyleyemiyorum ama belki birkaç hafta, şanslıysan bir ay..."

Başımı salladım. Sanırım öleceğini öğrendiğinde insanların tepkisi bu olmuyordu. Ama ben bunu çok önceden kabullenmiştim.

"Sorun değil." Değildi. Ne onun ne de bir başkasının yapabileceği bir şey vardı.

"Mutlaka her hafta geleceksin, durumuna bakacağım." Dediğinde başımı salladım.

"Benden bir şey istiyor musun?"

"Evran'a söyleme, olur mu?" Nihat Bey hafifçe gülümseyip başını salladı.

"Söylemem. Nil, eğer hastanede kalırsan süren biraz uzayacak. Makinalara bağlayıp elimizden geleni yapabiliriz."

"Ne kadar uzayacak?"

"Bir ay kadar, net bir şey söyleyemem."

"İstemiyorum." dedim net bir şekilde. Ardından devam ettim.

"Bir ay için son zamanlarımı hastanede geçirmek istemiyorum ben... Yapmak istediğim çok şey var daha."

"Yapmak istediklerin bittiğinde ve zaman dolduğunda, güneşe çıkabilirsin." dedi burukça gülümseyip.

"Hayata güzel bir veda olur."

"Öyle..." dedi ümitsizce. "Şimdi doğru evine, dinlenmene bak."

"Teşekkür ederim yaptıklarınız için."

"Özür dilerim, yapamadıklarım için."

"Kendinize iyi bakın." Gözlerim dolarken doktoruma sıkıca sarıldım. Benimle çok ilgilenmişti, ona borçluydum.

"Sen de Nil... Umarım son günlerin hayatının en güzel günleri olur."

Kırk yedinci bölüm sonu.

"Teşekkür ederim yaptıklarınız için."

"Özür dilerim, yapamadıklarım için."

GECE GÜNEŞİWhere stories live. Discover now