GECE GÜNEŞİ | AŞK APTALLIKTIR

4.7K 301 61
                                    

Kahkahalarımız boş sahilde yankılanırken düşmemek için Yiğit'in kolundan tuttum.

"Suyu boylayacağız şimdi!" Dediğimde gülüp beni bir anda denize itti. Vücudum ısı değişimiyle şoka girerken ağzıma burnuma su girmişti.

"Amacımız o zaten!" dedi Yiğit gülerek ve beni kolumdan tutup su yüzeyine çıkardı. Ona şaşkınca bakıyordum, bir anda itmesiyle afallamıştım. Sahte bir kızgınlıkla ona baktım. Daha sonra kendimi tutamayıp güldüm ve göğüsünden itip suya düşürdüm. Yiğit sırt üstü suya düşerken gülüyordu, ikimizde sırılsıklam olmuştuk.

Zaten ıslandım diyerek suya girdim, Yiğit yanımda olduğu için pek korkmuyordum. Gülerek birbirimize su atıyorduk. Yiğit'in kafasından tutup suya bastırdım, hemen kurtulmuştu benden.

Çenem titrerken üzerime yapışan tişörtü çekiştirdim. Hava soğuk değildi ama ıslandığım için üşüyordum.

"Hadi çıkalım, üşüteceksin." dediğinde başımı salladım ve kuma ilerledik. Çok eğlenmiştim ve çok mutluydum. Artık gerçek bir arkadaşın var Nil...

Aklıma Evran geldiğinde telaşla telefonuma ilerledim, onu tamamen unutmuştum. Saat gece yarısını geçmişti ve muhtemelen çok endişelenmişti.

"Ne oldu?" Dedi Yiğit yüzüme anlamayan bir bakış atarken.

"Evran'ı unuttum, çok endişelenmiştir şimdi." Diyerek adımlarımı hızlandırdım.

"Sevgilin mi?" Dediğinde olduğum yerde donakaldım.

"Ne? Hayır! Biz... Biz sadece arkadaşız." dedim ne diyeceğimi bilemez bir şekilde. Yiğit arkamdan gelirken güldüğünü duydum.

"Ben yemedim..." Neyden bahsediyordu?

"Eğer öyle bir şey olsaydı söylerdim, sen benim tek arkadaşımsın." dedim kuma otururken. Yiğit yanıma oturup tişörtünü başından geçirdi.

"Evran arkadaşın değil yani." dedi imayla. Açık verdiğimi fark ettiğimde göz devirdim.

"O... O çok farklı. Aramızda ki şey ne bilmiyorum ama benim için çok özel biri." Dudaklarımda ufak bir gülümseme belirirken Yiğit bunu fark etmişti.

"Aşıksın, bakışlarından belli." dediğinde irileşmiş gözlerimle ona döndüm.

"Hayır Yiğit, değilim. Olamam... O hastalığımı bilmiyor."

"Neden söylemiyorsun diyeceğim... Sebebini biliyorum" Onu onaylarcasına başımı sallayıp bacaklarımı kendime çektim ve kollarımı bacaklarıma doladım.

"Söylemeye korkuyorum ama söyleyeceğim. Beni bırakmayacağını biliyorum, çok anlayışlı bir adam. Eğer bırakırsa kendimi nasıl toparlarım bilmiyorum. Çoğu şeyimin ilki o... İlk konuştuğum, ilk gülümsediğim, ilk kıskandığım, ilk utandığım. Belki her şeyimin ilki olduğu için bu kadar özeldir?" Onay almak için ona döndüğümde bana bakıp hafifçe gülümsedi ve omzunu omzuma çarptı. Yana doğru sendelerken gülüp elimi kuma koydum.

"Belki onu sevdiğin için bu kadar özeldir, ne dersin?" Yiğit onu sevdiğimden oldukça emin görünüyordu.

"Ben aşık olmak nedir bilmiyorum Yiğit, bu yüzden hissettiğim şeyin aşk olup olmadığını bilemem."

"Çok basit. Onu gördüğünde kalbin deli gibi atıyorsa, onunla konuştuğunda gülümsüyorsan. O üzüldüğünde sen de üzülüyor, mutlu olduğunda sen de mutlu oluyorsan aşıksındır. Aşk aptallıktır, aptallık olduğunu bile bile sevmektir zaten aşk." dedi buruk gülümsemesiyle.

Yiğit konuştukça benim gözümün önünden Evran geçiyordu. Ben cidden Evran'a aşık mıydım?

"Sen de var bir şeyler..." dedim aynı onun gibi omzumu omzuna vurarak. Konunun benden çıkmasını istiyordum.

"Var bir şeyler. Anlatırım yürürken, hadi sen bekletme beyaz atlı prensini." Yüzümü buruşturup kumdan telefonumu aldım. Gözlerim irileşirken hızla ayağa kalkmıştım.

Güneş: 7 mesaj - 9 cevapsız çağrı.

Eyvah!

Telaşla telefona bakarken ekranda arama belirdi. Titrek bir nefes alıp aramayı cevapladım ve kulağıma yasladım. Evran bir anda konuşmaya başladığında irkilmiştim.

"Nil, iyi misin, bir şey mi oldu? Neden cevap vermedin telefonlarıma? Delirdim burada!"

Sesi hem korkmuş hem de öfkeli geliyordu. Dudağımı dişleyip sahile doğru yavaşça ilerledim.

"Evran... Sakin ol, iyiyim."

"Niye yazmıyorsun, niye telefonlarımı açmıyorsun Nil?"

İyiyim dedikten sonra sesindeki korku gitmiş, yerini tamamen öfkeye bırakmıştı.

"Ben duymadım, yazmayı unuttum. Özür dilerim seni endişelendirdim."

"Endişelenmedim Nil, kafayı yedim burada! Aklım çıktı sana bir şey oldu diye!" Sesini yükseltiyordu. Ne diyeceğimi bilemiyordum.

"İyiyim, bir sorun yok."

"Ne yapıyordun?"

"Yeni bir arkadaş edindim, ismi Yiğit." Bir süre konuşmadı. Kalbim deli gibi atarken devam ettim;

"Sohbet ettik, tanıştık. Denize girmiştik telefonunu duymadım." Hala cevap vermiyordu, neden cevap vermiyordu?

"Evran?"

"Gecenin bir yarısında hiç tanımadığın bir adamla nasıl denize girebiliyorsun? İt mi serseri mi belli değil!"

Onu tanımıyordu, tanımadan yargılıyordu. Kaşlarım çatılırken derin bir nefes aldım.

"Gayet iyi biri, bir zararı yok."

"Ya olsaydı? Ya sana bir şey yapsaydı? Nasıl bu kadar düşüncesiz olabiliyorsun!"

Resmen bağırıyordu. Parmak uçlarıma kadar titrerken bağırmamak için kendimi zor tutuyordum, sabrımın sonundaydım.

"Düşüncesiz mi? Ben hiçbir şey yapmadım!"

"Tanımadığı bir adamla denize giren de benim zaten!"

"Neler oluyor sana?"

"Ne mi oluyor? Şu oluyor güzelim; Gece  yarısında tanımadığın bir adamla denize giriyorsun ama bir saniyeni ayırıp ne kadar endişelendiğimi bildiğin halde iyiyim demeyi çok görüyorsun!"

Deli gibi bağırıyordu, çok sinirliydi. İlk kavgamızdan olsa gerek gözlerim dolarken konuşmaya çalıştım.

"Evr-"

"Ulan delirdim ben burada, kurmadığım senaryo kalmadı! Bir mesajı çok mu görüyorsun bana?"

"Aklımdan çıkmış."

"Tanışalı birkaç saat olduğu biriyle denizde eğlenirken aklından çıkması normal, haklısın!"

"Evran ben çok üzgü-"

Sözümü kesti. Az önce öfkeyle saçan sesi artık kırgınlık doluydu.

"Benim sana verdiğim değeri sen bana vermiyorsun, bunu fark ettim. Artık konuşmasak iyi olacak, hissetmek istemediğim duyguları hissetmeye başladım ve bunu istemiyorum. Kendine iyi bak..."

On altıncı bölüm sonu.

"Aşk aptallıktır, aptallık olduğunu bile bile sevmektir zaten aşk."

GECE GÜNEŞİWhere stories live. Discover now