GECE GÜNEŞİ | BANK

4.5K 293 88
                                    

Ellerim soğuk soğuk terlerken donakalmış bir şekilde Evran'a bakıyordum. Beynim idrak etmekte zorlanıyordu. Evran beni görmek istiyordu, hem de yüz yüze. Ne diyeceğimi bilemiyordum, Evran sabırsızca bana bakıyordu.

"Nil?"

Yumuşacık sesi içime işlerken dudaklarımı ıslattım, kalbim güm güm atıyordu.

"Efendim?"

"İyi misin?"

Heyecanlıyım, çişim geldi, ellerim titriyor, nefes bile alamıyorum, sen?

"İyiyim."

"Pekala... Soruma cevap vermedin, bir şey diyecek misin?" O da heyecanlıydı, sesinden belli oluyordu.

Kendimi daha fazla saklamak istemiyordum, bu beni yoruyordu. Eğer Evran olmasaydı bu yatakta oturup defalarca balkondan atlamayı düşünmeye devam edecektim.

O benim ilk arkadaşımdı, o fark etmesede benim yalnızlığıma ortak olmuştu. Onun beni görmeye hakkı vardı.

Ayrıca... Ben de onu görmek istiyordum. Mavi gözlerini ekrandan değil gerçekte görmek istiyordum.

Derin bir nefes aldım.

"Tamam." Diyebildim bir tek. Sesim titremişti aynı ellerim gibi. Bir süre sessizlik oluştu, Evran şu an çok şaşkın görünüyordu. Gözlerim yüzünde dolanıyor, her hareketini inceliyordu. Evran yutkunup doğruldu ve hafif irileşmiş mavi gözleriyle bana baktı.

"Cidden mi? Seni gerçekten görebilecek miyim?"

Dudaklarımda ufak bir gülümseme belirirken başımı salladım.

"Evet."

"Ben... Ben yanına geleyim. Ne zaman geleyim? Şimdi mi geleyim?" Kekelemişti ve çok şaşkındı, heyecanlıydı. Onu bu hale düşürdüğüme inanamıyordum.

"Bilmem, ne zaman istersin?" Diye mırıldandım. O kadar heyecanlıydım ki sesimin çıkması bile mucizeydi.

"Hemen şimdi." Dediğinde şaşkınlıkla ona baktım.

"Şimdi mi?"

"Evet Nil, bana adresini söyle."

"Sana ilk mesaj attığım yer, arkadaşlarınla oturuyordun bankta. Orada buluşalım." Evran başını salladığında bir süre sessiz kaldık. İkimizde çok heyecanlıydık ve ne diyeceğimizi bilmiyorduk.

"Yarım saate oradayım." Dedi ve bilgisayarı kapattı.

Şaşkınca duvara baktım, resmen Evran'la buluşacaktım. Ayrıca yarım saat mi! Ben yarım saate anca şokumdan kurtulabilirdim...

Şoktan çıkmayı erteleyip hızlıca dolabıma ilerledim. Ne giyecektim? İlk buluşmamızdı, nasıl giyinmeliydim? Her zaman ki gibi Nil...

Altıma buz mavisi bir şort giyip üstüme siyah, ince askılı kısa bir crop giydim. Siyah ayakkabılarımı giydikten sonra saçlarımı tarayıp açık bıraktım. Rimel ve her zaman kullandığım gül kurusu rujumu sürdükten sonra hazırdım. Resmen Evran için hazırlanmıştım.

Bu düşünce tüylerimi ürpertirken on beş dakikam kaldığını fark ettim. Anahtarımı, kartımı ve telefonumu aldıktan sonra kulaklıklarımı takıp odamdan çıktım.

Annemler uyuyorlardı, saat on ikiye geliyordu. Titreyen bacaklarımla evden çıkıp adımlarımı banka yönlendirdim. Rahatlamak için Tuğkan açmıştım.

Her adımımda heyecanım daha da artıyordu. Onu görünce ne yapacaktım? Sarılacak mıydık? El mi sıkışacaktık?

Daha önce hiç ilk buluşma yaşamamıştım, ne yapacağımı nereden bilecektim?

Heyecanımı bir köşeye bırakırsam çok mutluydum. İlk arkadaşımı görecektim.

Ben çok yabancıydım bunlara, bu yüzden ne yapacağımı bilemiyordum. Çocuk gibiydim, yaşayarak öğreniyordum en basit şeyleri. Bu kadar geç tattığım için daha değerli geliyordu bana. Her anım benim için daha özeldi. Hepsini bir kavanoza saklayıp idareli kullanmak istiyordum.

Titreyen ellerimle bacaklarıma baskı yaparak adımlarımı hızlandırdım, beş dakika sonra onu görecektim.

Bu düşünce parmak uçlarımdan yayılıp her yerime ulaştı. Heyecandan bayılacak gibi hissediyordum kendimi. Dalga seslerini duymam gerekiyordu ama ben hiçbir şey duyamıyordum. Tek duyduğum ses kalbimin sesiydi.

Yabancı olduğum hisler vücudumu ele geçirmişti, bana düşen de oturup izlemekti sanki.

Sahi, hissettiğim şeyler neydi?

Bankı görebileceğim bir yere geldiğimde banka bakmadan gözlerimi sıkıca yumdum, açtığımda karşımda olabilirdi. Belki daha gelmemişti ama hissettiğim bu kalp atışı geldiğinin habercisiydi.

Kulaklarımda ki uğultu gittiğinde dalga seslerini duydum. Bir köpek havlaması, bir çocuk kahkahası... Rüzgar tenime vuruyor, usulca okşuyordu. Saçlarım uçuşuyor, yüzüme çarpıyordu.

Ben ise gözlerimi dahi açamıyordum. Gözlerimi açtığımda karşımda onu görecektim, biliyordum. Bana bakıyor, gülümsüyor olacaktı. Hadi Nil, gözlerini aç...

Kirpiklerim birbirinden ayrılırken oldukça güçlük çekmiştim. En sonunda gözlerim açıldığında ilk baktığım yer banktı. Bank boştu, kimse oturmuyordu. Önce mutsuzlukta başımı eğsem de bankın bir iki adım ötesinde biri duruyordu.

Dikkatlice ona baktığım sırada elinde ki iki pamuk şekerle bana döndü.

Evran'dı. Elinde iki pamuk şekerle beni bekliyordu.

Gözlerimiz birleştiği an da kalbimin atmayı kestiğini fark ettim. Az önce ki heyecanım gitmiş, yerini huzura bırakmıştı.

Dudaklarında ufak bir gülümseme, gözlerindeki o ışıkla bana bakıyordu. Gözlerim dolmaya başladığında ben de ona gülümsedim.

Bana; senin güneşe olan aşkın kadar gerçeğim demişti.

Buradaydı işte. Bana bakıyordu. Benim güneşe olan aşkım kadar gerçekti.

Evran gülümseyerek kollarını iki yana açtığında çoktan ona doğru koşmaya başlamıştım. Zıplayıp kollarımı boynuna doladığımda fark edebilmiştim sarıldığımızı.

Sarılıyorduk.

Sanki benim oradan, buraya gelene kadar olan süre gitmişti, yoktu.

Evran kollarını belime dolayıp sıkıca sardı ve yüzünü saçlarıma gömdü.

Kalbi deli gibi atıyordu, kalbim deli gibi atıyordu. Titreyen bedenlerimiz sıkıca sarıyordu birbirimizi. Gözümden bir yaş düştüğünde Evran'ın siyah tişörtünde bir damla iz bıraktı. Öyle sıkı sarılıyordu ki bana... Yok olmamdan korkar gibiydi.

Burnum boynuna değdiğinde gözlerimi kapatarak derince içime çektim kokusunu. Kokusu bir şeye benzemiyordu, ona hastı, onun teninin kokusuydu. Huzurdu kokusu. Huzur kokan bir adamdı.

O ise yüzünü saçlarımdan ayırmıyor, kokumu içine çekiyordu. Ayaklarım yere değmiyor, hafifçe sallanıyordum.

Kalplerimiz birbirine değiyordu sanki, kendimi tamamlanmış gibi hissediyordum.

O an anladım ki, benim Evran'a olan hislerim aşktan başka bir şey değildi.

Ben güneşime aşıktım.

Yirminci bölüm sonu.

'Evran'dı. Elinde iki pamuk şekerle beni bekliyordu.'

GECE GÜNEŞİWhere stories live. Discover now