GECE GÜNEŞİ | BIRAKMA BENİ

3.3K 214 36
                                    

Dakikalar geçtikçe acım artıyordu. Bacaklarım ve yüzümün yandığını hissediyordum. Bacaklarıma baktığımda birinci derece yanıklar oluştuğunu fark ettim. Bu muhtemelen yüzümde de olmuştu.

Gelmiyordu Evran. Nasıl gelebilirdi ki? Yerimi bilmiyordu... O seni bulur Nil, sadece dayan...

Dayanmalıydım ama çabalayacak gücü kendimde bulamıyordum. Biraz önce sadece tenim acıyordu. Ama şimdi beynimin sızladığını, içimin yandığını hissediyordum.

Doktorun dediği oluyordu. Beynim küçülüyor, organlanlarım yavaş yavaş iflas ediyordu.

Her tarafım yanıyordu ve katlanılmaz bir acı çekiyordum. Dudaklarımı birbirine bastırıp çığlığımı engellemeye çalıştım. Milyonlarca iğne batıyordu sanki bedenime.

Her şeyi bir kenara bırakırsam güneş gerçekten çok güzeldi. Senelerdir hasret kaldığım güneş tam karşımdaydı. Sıcaklığını hissediyordum. Sarı ve turuncu ışıklar denizde dans ediyorlardı sanki.

Gözlerim kapanmaya başladığında kendimi biraz daha zorladım. Şimdi değil Nil...

Annemle babamı düşündüm. Yemin ederim anne, benim hiçbir suçum yok... Evran'a da kızmayın olur mu? O bana çok iyi baktı, çok dikkatli davrandı. Herkesin telefonuna alarm kurdurdu. Kendi de sekiz tane kurdu. Neden sekiz bilmiyorum tabi... Kızmayın ona.

"Nil!" Sesini hala duyabiliyordum sanki. Ölmeden önce sevdiğim adamın sesini duymak çok iyi hissettirmişti. Korkum geçmişti. Sesi bile güven veriyordu bu adamın.

"Nil, neredesin!" Hala duyuyordum. Kulaklarım uğulduyordu. Gözlerimi açık tutamıyordum artık.

"Seni seviyorum, seni çok seviyorum." diye fısıldadım. Ona veda ediyordum. Keşke yanımda oldaydı ama böylesi daha iyiydi. Ölümümü görmek onu mahvederdi.

"Nil! Neredesin ne olur ses ver!" Kaşlarım çatılırken bu sesin bilinçaltımdan gelmediğini fark ettim.

Evran gerçekten buradaydı.

Beni bulmuştu.

"E-evran." Sesimi ben bile zor duyuyordum. Onun duyması imkansızdı. Halsizlikle etrafıma bakındım. Sandalyeyi kullanabilirdim. Zorlukla biraz kalkıp sandalyeyi sertçe yere çarptım. Ses boş binada yankılanırken Evran'ın duyması için dua ettim.

"Nil! Sen misin?" Ses aşağıdan geliyordu. Sandalyeyi bir kere daha çarptıktan sonra bitkinlikle başımı yere yasladım. Vücudum deli gibi titriyordu acıdan. Dişlerimi sıkıp yutkundum, dayanmak zorundayım.

İki farklı ayak sesi duyuyordum. Koşuyorlardı.

"Nil!" Evran'ın titrek, korku dolu sesi binada yankılanıyordu.

"Evran!" Biraz da olsa sesimi çıkarabilmiştim.

"Ge-geliyorum güzelim!" Birkaç saniye sonra içeri biri girdi. Arkam dönük olduğu için göremiyordum. Vücudumun titremesini bastırmaya çalışıyordum fakat olmuyordu.

Evran hızla yanıma gelip önüme geçti ve ellerini yanaklarıma koydu. Kırmızı gözleriyle bana bakıyordu. Bu daha çok ağlama isteğimi getirirken burnumu çektim.

"Evran... Korkuyorum."

"K-korkma, korkma ne olur. Ben buradayım." Evran hızla üstündeki sweati çıkarıp bacaklarıma örttü. Yüzüme güneş gelemeyecek bir şekilde önüme geçtikten sonra ellerimi çözdü. Sandalyeden kurtulmuştum ama ayağa kalkacak gücüm yoktu.

Arkamı döndüğümde Yiğit'i gördüm. Yaşlı gözlerle bana bakıyordu. Evran elleriyle yüzünü sertçe sıvazladıktan sonra Yiğit'e döndü.

"Arabayı getir hemen!" Yiğit başını sallayıp koşar adımlarla binadan çıkınca Evran'a baktım.

GECE GÜNEŞİWhere stories live. Discover now