KIŞ GÜNEŞİ | JELİBON

2.7K 181 33
                                    

Ellerimle yüzümü kapatıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Yiğit'i söyledikleri benim için çok özeldi ve tam içime işlemiş, zaten dokunsalar ağlayacak olan kalbimi sulara boğmuştu.

Bak anne, bu sefer acıdan değil mutluluktan akıyor gözyaşlarım. Geçti anne, hepsi geçti. Kalbimdeki tek yara sensin artık...

Arkadaşlarım etrafıma toplanırken Evran'ın elini omzumda hissettim. Ağlamamı durduramıyordum ama tamamen mutluluktandı. Kızarmış gözlerimi açtığımda Yiğitle göz göze geldik. Dudak büzerek konuştu;

"Ama ağla diye konuşmadım ki ben böyle. Benim de ağlayasımı getiriyorsun, ağlama."

"D-duygulandım..." dedim hıçkırıklarımın arasından.

"Olsun, ben yine de üzülüyorum." Yiğit'in boynuna kollarımı sıkıca sararken ağlamaya devam ettim. Hatta o kadar çok ağladım ki bir an neye ağladığımı bile unutmuştum.

"Kızım yeter ağlama, havuzun suyu yükseldi. Boyunu geçecek öleceksin şimdi," dedi Nehir ağlamasını saklamaya çalışırken.

Gülerek geri çekilirken Evran buruk gülümsemesiyle gözlerimdeki yaşı silmiş, hafif bir hareketle burnuma dokunmuştu.

"Ben sizi hak edecek ne yaptım?" Derken karşımdaki beş insanın yüzündeki gülümsemeyi izliyordum.

"Asıl biz seni hak edecek ne yaptık, pamuk şeker? Hadi bırakalım ağlamayı, bana geliyorlar!" Dedi Nehir gülerek. Bir yandan da gözündeki yaşı siliyordu. Her ne kadar güçlü ve komik bir kız olsa da o da duygusaldı ve bunu çaktırmayı hiç sevmezdi.

"Evet, ağlamak yok. Hadi içelim!" Dedi Volkan ve kadehini havaya kaldırdı. Kadehlerimizi çarptıktan sonra bir dikişte bitirdik.

Havuzdan çıkıp masaya geçerken Evran hepimize havlu dağıtmış, benim havlumu da sırtıma koymuştu. Nehir içeriden atıştırmalık getirdiğinde büyük jelibon paketini açlıkla elime aldım ve arkama yaslandım. Bacaklarımı Evran'ın kucağına uzattıktan sonra çilekli jelibonu ağzıma attım.

"Ne zaman döneceğiz?" Dedi Yiğit Evran'a dönerek. Neticede evi kiralayan Evran'dı.

"Bilmem, ne zaman dönelim?" Dediğinde evi belli bir gün için kiralamadığını fark ettik. Bu gülümsememi sağlarken bir jelibon daha attım ağzıma.

Telefonum çaldığında masaya baktım, babam arıyordu. Gülümseyerek ayağa kalktım ve telefonumu alarak evin girişine doğru ilerledim. Telefonu açıp kulağıma yasladıktan sonra neşeli bir sesle konuştum;

"Baba!"

"Kızım, nasılsın?"

"İyiyim baba, sen nasılsın? Bir sorun yok değil mi saat dörde geliyor?"

"Sabah uyuyorsun diye alarm kurdum sadece." Dediğinde hafifçe gülümsedim.

"Seni özledim..."

"Ben de seni özledim. Çok dikkat et olur mu? Aklım sen de kalıyor."

"Hiçbir sorun yok baba, sen merak etme."

"Eğleniyor musun bakalım?"

"Hem de çok! Hepsi yanımda... Her şey çok güzel."

"Mutlu olmana sevindim Nil. Hadi bakalım, geç arkadaşlarının yanına. İyi eğlenceler güzel kızım."

"İyi uykular baba, seni çok seviyorum."

"Ben de seni çok seviyorum." Telefonu kapatıp derin bir nefes aldım ve sırtımı duvara yaslayarak bakışlarımı arkadaşlarıma çevirdim.

Nehir gülerken az kalsın sandalyeden düşüyordu. Umut kahkaha atıp onu tutarken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Nehir her zaman sevgisini belli etmezdi, hatta duygusallıktan nefret ederdi. Ama benim canımın yanmasına asla dayanamazdı. Beni hep korurdu, elinde olsa beni kıran herkesi pataklardı. O her ne kadar sevgisini dile getirmese de biliyordum, beni kardeşi gibi görüyordu.

Yiğit'e kayan bakışlarımla bile gülme isteğim gelirken başımı hafifçe iki yana salladım. Yiğit benim Evran'dan sonra tanıştığım ilk kişiydi. Hatta yüz yüze ilk arkadaşımdı. Yiğit Nehir'in tam tersiydi, duygularını dışa vurmaktan asla çekinmezdi. Ben bir ağlasam, o karşımda on ağlardı. Bana bir şey olacak diye çok korkardı. Komikti, hatta o kadar komikti ki şu ana kadar attığım kahkahaların yüzde doksanı onun sayesindeydi...

Volkan... Volkan ilk başta Yiğit'in hoşlandığı kişi olarak hayatıma girmişti. Şimdi ise çok yakın arkadaşım, hatta kardeşim olarak gördüğüm biriydi. Bizim gruba nazaran biraz daha aklı başında, sert ve dürüst bir adamdı. Hepimizi korumak için sonuna kadar savaşır, kimseye laf ettirmezdi. Volkan öyle çok duygularını dışa vuran biri değildi fakat beni severdi, bunu çok iyi biliyor ve hissediyordum...

Umut'a kayan bakışlarımla gülümserken başımı duvara yasladım ve Nehirle ikisini izledim. Çok yakışıyorlardı, birbirlerini tamamlıyorlardı ve ikiside çok heyecanlı, sevgi dolulardı. Ne yapacaklarını, ne diyeceklerini bilemiyorlardı. Onların bu hali Evranla benim ilk hallerimizi hatırlatıyordu. Umutla tanışalı birkaç gün olmuştu sadece. Ama o ilk günden benim hayatıma büyük bir iz bırakacak bir planın öncüsü olmuş, bana cesaretli olmam gerektiğini göstermişti. Birkaç gün olmasına rağmen bu arkadaş grubuna alışmıştı, bizim de ona alıştığımız gibi...

Ve Evran.

Benim ilk arkadaşım, ilk sevdiğim. Evran benim çoğu şeyimin ilkiydi. Her şeyi onunla yaşamıştım aslında. Tüm duyguları onunla tatmıştım. Bana aşkı öğretmişti, sevmeyi, sevilmeyi, ağlamayı, mutlu olmayı, hatta arzuyu...

Ben Evran'dan önce yaşamıyordum aslında. Çünkü senelerimi geçirdiğim o dört duvar hayat değildi. Kendi sığınağımdayken Evran gelmiş, kapılarımı açmış ve bana hayatı göstermişti. Duyguları, hissetmeyi öğretmişti. Beni sevgisiyle büyütmüş, küçük bir çocuk gibi yetiştirmişti.

Evran öyle bir adamdı ki, benim için dünyayı yıkardı. Öyle kibirli bir adam değildi, nazikti. Sevgisini göstermekten çekinmezdi, aynı şekilde acısını da. Ağlardı, ben üzüldüğümde, benim canım yandığında o daha çok üzülürdü, onun daha çok canı yanardı.

Hatalarımız olmuştu. İkimizin de. Hayatımızın o iki senesini geri getiremezdik ama eminim ki ikimiz de o iki seneyi geri getirmek istemezdik. Çünkü o acıyla geçen seneler bize çok şey katmıştı. Aldığımız soluğun, beraber geçirdiğimiz dakikaların ve birbirimizin değerini daha iyi anlamıştık.

"Nil?" Evran'ın sesiyle düşüncelerim bölünürken gülümseyerek yanlarına ilerledim. Bu sefer sandalyeye oturmak yerine Evran'ın kucağına yan bir şekilde oturdum ve beni bebek gibi tutmasına izin vererek başımı göğüsüne yasladım. Elimi kaldırıp masaya işaret ettim ve Evran'a baktım.

"Jelibon," Evran gülerek uzun koluyla jelibonu masadan aldı ve bana verdi. İçinden bir jelibon alıp ağzıma attım ve mayışmış bir şekilde arkadaşlarıma baktım.

"Ya ne günlerdi!" Dedi Yiğit gülerken. Nehir sırıtarak bacaklarını kendine çekti ve masadan cips aldı. Sandalyesini sallarken Umut düşmesin diye sandalyeyi sıkıca tutuyordu.

Sanırım eski okul zamanlarından bahsediyorlardı. Ben hiç okula gitmediğim için böyle bir anım yoktu ama yine de dinlemeyi çok seviyordum.

Onların lise maceralarını ve kahkahalarını dinlerken gözlerim kapanmaya başladı. Uyku beni çağırıyordu ve ben jelibon kadar yumuş yumuş olmuştum. Evran ellerini narince saçlarımda gezdirirken gözlerimi kapattım.

Uyku beni anında içine çekerken son hatırladığım şey jelibon paketine sarılı bir şekilde Evran'ın kucağında uyuyakaldığımdı.

Yetmiş sekizinci bölüm sonu.

'Ağlardı, ben üzüldüğümde, benim canım yandığında o daha çok üzülürdü, onun daha çok canı yanardı.'

Uzun zamandır olaysız, dramsız veya kahkahasız 'normal' bir bölüm atmamıştım... Bir mola niyetinde olsun bu bölüm, sonrasında gelecekler için...

Korkuttum mu :p

GECE GÜNEŞİWhere stories live. Discover now