GECE GÜNEŞİ | NİLCİK

5.7K 324 133
                                    

Ertesi sabah kalktığımda, yatağımda oyalanmak yerine hızla telefonumu alıp interneti açtım. Birkaç saniye geçmesine rağmen hiç mesaj gelmemişti. Bana mesaj atmamıştı... Mutsuzca başımı tekrar yastığa koydum.

Ne bekliyordum ki? Birkaç dakika konuştuk diye her zaman bana mesaj atacağını, yakın arkadaşım olacağını mı? Sen mesaj at Nil...

Saat üçe geliyordu, uyanmış olması gerekiyordu. Dün antrenmanı olduğunu söylemişti. Dudaklarımı birbirine bastırıp profiline girdim ve bir mesaj yazdım.

"Günaydın."

"Mesaj atarsın sanmıştım..."

Ezikçe bir mesaj mı olmuştu? Kısa bir süre düşündükten sonra omuz silktim. Her yazdığımı düşünecek değildim. Yataktan kalkıp yüzümü yıkadım ve aşağı indim. Tam o sırada kapı açılmıştı, annemler gelmişti.

"Nasılsın canım, iyi misin?" Dedi annem aldıklarını masaya bırakırken.

"İyiyim" diye geçiştirdim. Babam eve girip kapıyı açık tuttuğunda kaşlarım çatıldı. İki adam ellerinde büyükçe bir kartonla içeri girdiler. Anlamayarak onlara baktığımda babam saçlarıma öpücük kondurup merdivenlerden yukarı çıktı ve adamlara yolu gösterdi, benim odama giriyorlardı.

"Anne, neler oluyor?" Annem gülümseyerek yanıma geldi ve yanağıma öpücük kondurdu.

"Güneş ışığını geçirmeyen koruyucu bir cam aldık. Daha önce almamız gerekiyordu ama çok pahalıydı tatlım." Gözlerim irileşirken mutlulukla gülümsedim.

"Çok teşekkür ederim!" Annemin boynuna sarıldığımda annem kahkaha atıp sarılışıma karşılık verdi. Artık camdan dışarı bakabilecektim! Bu benim için çok büyük bir şeydi. Artık dışarıdaki insanları izleyip mutsuzluğuna mutsuzluk katabileceksin Nil...

Yaklaşık bir saat olmuştu, hala camımı takıyorlardı. Ben de merdivenlerin başında bir ileri bir geri gidiyor, monte etmelerini bekliyordum. Çok heyecanlanmıştım, yanlarında duramıyordum çünkü perdeler ve cam açıktı. Babam iki adamla beraber odadan çıktığında koşarak ona sarıldım, gözlerim anında dolmuştu.

"Çok teşekkür ederim baba..."

"Teşekküre gerek yok prensesim." Diyerek saçlarıma öpücük kondurdu.

"Bitti mi, odama çıkabilir miyim?" İki adam gülümseyerek başını salladığında onlara teşekkür edip hızla merdivenlerden yukarı çıktım ve odama girdim. Perdem açıktı, dışarıyı görebiliyordum. Mutluluktan akan gözyaşımı silip hemen camın kenarına pufumu çektim. Odam biraz daha aydınlıktı. Önce biraz korksam da pufa oturdum, güneş odama vuruyordu fakat canım yanmıyordu.

Gözyaşlarımı silip çenemi cam kenarına yaslayarak dışarıyı izledim. Güneşin batmasına birkaç saat kalmıştı. Her gün dışarı çıkmazdım, gece etraf tehlikeli olabiliyordu. Karşıdaki kafede insanlar sohbet ediyor, gülüşüyorlardı. Çok mutlu görünüyorlardı. Bir arkadaş grubu kahkaha atarak fotoğraf çekiliyor, kafenin bahçesinde çocuklar oyun oynuyorlardı. Derince bir iç çektim.

Akşam dışarı çıkabiliyordum evet ama yine de birçok şeyin eksikliğini yaşıyordum. Tedavisi yoktu bu hastalığın, bununla ölene kadar yaşayacaktım. Ne olacağını bile bilmiyordum ki! Doktorların bu hastalıkla ilgili net bir görüşü yoktu. Güneşe yakalanmasam bir şey olmazdı belki de... Gerçi dedem hiç güneşe yakalanmamasına rağmen kırkında ölmüştü...

Senelerdir güneşe hasret kalmıştı benim bedenim. Gözlerim camdan güneşte gezinirken burnumu çektim. Ben güneşe aşık bir kızdım, ama olmayınca olmuyordu işte, kurcalamaya gerek yoktu. Biz bunu çoktan kabul ettik Nil...

GECE GÜNEŞİWhere stories live. Discover now