KIŞ GÜNEŞİ | FIRTINALAR KOPAN BİR OKYANUS

3.2K 190 116
                                    

Büyük salonda alkışlar koparken ağlamamak için zor tutuyorum kendimi.

Evran buradaydı ve hala bana bakıyordu. Bunu idrak edemiyordum. İki senenin sonunda o karşımdaydı ve ben buna inanamıyordum. Bir gün olacağını bilsem de buna hazır değildim ve o gün bugündü. Kendimi hazırlamama fırsatım bile olamamıştı.

Kalabalık hala alkışlıyordu. Zorlukla kendime gelip hafifçe gülümsedim. "Teşekkür ederim." Ve sahneden hızla indim.

Babam ve Çağlar gülümseyerek bana doğru ilerlerken adımlarımı hızla dış kapıya yönlendirdim. Evran'ın yanından geçerken kalbim iki senedir hiç olmadığı kadar hızlı atmıştı.

Zaten benim kalbimin hız sınırı bir tek Evran karşısında kendini belli ediyordu.

Ona bakmayarak yanından geçip gittim ve dışarı çıktım. Temiz hava yüzüme çarptığında kendimi biraz olsun iyi hissetmiştim. Adımlarımı ara sokağa yönelttim. Kalabalık dışarıya çıkmaya başlamıştı ve ben kimseyle konuşmak istemiyordum.

Ara sokağa girince sırtımı duvara verdim ve derin nefesler almaya çalıştım. Elim kalbime giderken gözlerimi sıkıca yumdum. Sanki içimde bir el varmış da o el kalbimi sıkıyormuş gibi hissediyordum.

Onu görmediğimde de acı çekiyordum, ama sanki görünce daha çok acımaya başlamıştı. Göz görmeyince gönül katlanır sözü tamamen doğruydu. Onu gördüğüm an çektiğim acı bin katına dönüşmüştü.

Kimse yoktu. Ben ve hislerim bu koskoca ve karanlık sokakta baş başaydık.

Bacaklarım beni taşıyamaz duruma geldiğinde titreyerek yere çöktüm ve bacaklarımı kendime çekip yüzümü bacaklarıma gömdüm.

"Ağlamak yok Nil..." Diye fısıldadım kendi kendime. Gözlerim o kadar çok yanıyordu ki birkaç damla gözyaşı için bana yalvarıyordu.

O gün geçti gözümün önünden. Annemi kaybettiğim, Evran'ı içimde bitirdiğim gün. Gökyüzüne bakıp 'bir daha kimse beni yıkamayacak' dediğim gün. 'Bir daha gözyaşı akıtmayacağım.' Dediğim gün.

Bakışlarım tekrar gökyüzünü bulduğunda elimin üstünü yırtmaya başladım ve halsizce başımı duvara yasladım. Ve güçsüz bir sesle geceye fısıldadım;

"Anne, keşke yanımda olsan. Sana her zamankinden daha çok ihtiyacım var."

Beni duymuyordu, görmüyordu. Artık annem yoktu ve ben bunu kabullenmek istemiyordum. İnsan annesinin yokluğunu nasıl kabul ederdi?

"Nil?" Duyduğum ses iki senedir duymayı beklediğim sesti. Rüyalarıma girip beni çağıran, bana şarkı söyleyen sesti. Evran'dı, bana sesleniyordu. O buradaydı ve benimle konuşuyordu.

Evran'ın sesini duymamla elimdeki baskı daha da artarken parmak uçlarımda bir sıvı hissettim. Sanırım elimi kanatmıştım. Hissettiğim duyguların yoğunluğunu istemsizce böyle çıkarıyordum. Elim çok fazla yanıp canımı acıtsa da kalbimin acısının yanında bir hiçti.

Cevap vermedim. Daha doğrusu veremedim. Onunla konuşmak istemiyordum. Bu özlemediğimden değildi elbet. Biliyordum çünkü kendimi, onunla biraz konuşsam, bana bir kere gülse kollarına atlardım. Bu yüzden yapmadım. Ne ağzımı açtım, ne de okyanusuna baktım.

"Nil?" Dedi tekrar güçsüz bir sesle. Her zaman dimdik ayakta duran adam, benim ismimi söylerken yıkılıyordu. Sadece Nil demiyordu, sadece ismimi söylemiyordu.

İyi değilim diyordu mesela. Sarılmaya ihtiyacım var diyordu.

"İyi misin?" Hiçbir şey söylemedim. Ona bakmadım bile. Ama o yine de konuşmaya devam etti;

GECE GÜNEŞİWhere stories live. Discover now