15. Bölüm

840 58 1
                                    

Penceremin tıklatıldığını duyduğumda yatakta ağlayarak yatıyordum. Donuk bir şekilde başımı kaldırdım ve beklenmedik bir anda yakışıklı kuşun dışarıda uçtuğunu gördüm. Pencereyi açmadan önce tereddüt ettim ve pencereyi açtığımda kuş yatağıma atladı, kanatlarını çırptı ve bana baktı.

"Bu sefer çabuk geldin."

Gözyaşlarımı sildim ve kuş sanki ağladığımı görmüş gibi iri gözleriyle bana baktı. Çok akıllı bir kuştu.

"Sahibin buralarda mı?"

Kuş sözlerimi anlamış gibi başını salladı. Kuşu kaldırıp kucağıma koydum, bir an donup hızla gözlerini kırpıştırdı. Başını ellerimle taradım ve notu bacağından aldım.

– İstediğiniz buysa kuşun adı ''Kraliçe'' olabilir ancak erkek olduğunu unutmayın.

Yine kısa ama etkili bir cümleydi. Zihnimdeki ağırlık kalktı ve ne yüzünü ne de adını bilmediğim bu yabancının sözlerine gülümsedim.

"Sen erkek misin?"

Kuş sanki benim bilgisizliğimden rahatsız olmuş gibi kanatlarını çırptı ama bu kuş türünün erkekleri ve dişileri arasındaki farkı bilmiyordum. Tekrar başını okşadım, sonra masama gittim ve kuş da onu takip etti. Bir kağıt çıkardım ve cevap yazdım.

– Erkek olduğunu bilmiyordum. Beklenmedik bir sürpriz.

Notu katlayıp kuşun bacağına bağladım ve takvime baktım. Yeni yıl kutlamaları çok yakındaydı. Konukların bir kısmı yarın erkenden saraya gelmeye başlayacaktı...

Kuşun sahibi zaten yakındaydı. Yarın karşılamaya gelecek miydi?

Ertesi sabah Lux bölgesinin lordu ve leydisinin yanı sıra komşu ülkelerden gelen diğer seçkin konuklar da geldi. Konukların kabulü ben, Sovieshu ve dışişleri bakanı için bölünmüştü. Çoğu zaman direkt Sovieshu'ya gidiyorlardı.

"Majesteleri! Majesteleri! Batı Krallığından bir misafir var!"

"Eğer Batı Krallığı ise..."

"Evet, sanırım Prens Heinley."

Prens şahsen selamlamak zorunda kaldığım birkaç misafirden biriydi. Başımı sallayıp ayağa kalktım ve davetli listesini denetleyen yetkililer de aynı şeyi yaptı. Onlara oturmalarını işaret ettim, sonra büyük bir aynaya doğru yürüdüm, elbisemi düzelttim ve kabul odasına gittim.

Prens Heinley, Batı kralının küçük erkek kardeşi ve babalarının ikinci oğluydu. Ancak, halihazırda bir kraliçesi ve üç resmi cariyesi olmasına rağmen ağabeyi kralın çocuğu olmadığı için Heinley tahtın varisiydi.

Bugünlerde kralın kısırlığı ve kötü fiziksel durumu nedeniyle tahtı Prens Heinley'in devralacağına dair söylentiler dolaşıyordu. Bu varis sıkıntılarına rağmen Batı Krallığı, büyüklük ve güç bakımından Doğu İmparatorluğu'na çok benziyor. Tabii ki gidip özel konuğu kendim karşılayacaktım.

Beyaz Gül odasına girdim, heyete baktığımda başındaki adamı görünce nefesim kesildi.

Bu adamın güzel görünümüyle ilgili söylentileri sık sık duymuştum. Yüksek sosyeteye girer girmez Prens Heinley'den bahsetmek kaçınılmazdı. Onun kadın avcısı olduğu, şiddetli bir kişiliğe sahip olduğu ve tarif edilemeyecek kadar yakışıklı olduğu söyleniyordu. Yüzünde bir gülümsemeyle insanları öldürdüğünü veya sırtından bıçakladığını... Bütün bu söylentilerden Prens Heinley'in çapkın mı yoksa zalim biri mi olduğunu çözemedim.

Ama kesin olan bir şey vardı. Görünüşü. O...o gerçekten muhteşemdi. Sarı saçları yumuşak, karışık dalgalar halinde yüzüne düşüyordu ve dudakları narin bir yay şeklinde kıvrılıyordu. Güçlü bir boynu ve geniş omuzları vardı ama onda en dikkat çekici olan şey gizemli mor gözleriydi.

'Ağzı kapalı bir köşede dursa bile hakkında her türlü dedikodu çıkardı.'

Prens Heinley'in karşısında durup ona elimden geldiğince gizlice hayranlık duyuyordum. O sadece bir prensti ama saygıdeğer Batı Krallığındandı ve bu yüzden ona bir veliaht prens gibi davrandım.

Onun karşısında durdum ama ben bir şey söyleyemeden Prens Heinley bir diz çöktü ve sadakat yemini eden bir şövalye gibi elini uzattı. Elimi ona verdim, o da üzerine hafif bir öpücük kondurdu. Ancak şövalyeler arasındaki fark açıktı. Şövalyeler sadakat öpücüğü verirken gözlerini indirdiler ya da öne doğru baktılar. Ancak bu adam doğrudan gözlerimin içine baktı ve bakışlarımı esir aldı.

"Sizinle tanışmak bir onur, İmparatoriçe."

Elimi bıraktı ve gülümsedi ve bir nedenden dolayı midemin düğümlendiğini hissettim. Onun zalim olduğu söylentisinin kadın avcısı olduğu söylentisinden daha doğru olduğunu düşündüm çünkü gözlerinde şehvet düşkünlüğü görmüyordum.

Önümde diz çökmüş olmasına rağmen beni yukarıdan izleyen kişi oymuş gibi.

"Sizinle de tanışmak benim için bir onur, Prens Heinley."

Elbette onun tarafından ezilmeme izin vermeyecektim. Yıllar süren eğitimden doğan ağırbaşlı bir ifade takındım. Hafifçe gülümsedi ve ayağa kalktı.

"Zor bir yolculuk olmuş olmalı, umarım yılbaşına kadar burada dinlenip eğlenirsiniz."

"Doğu İmparatorluğu'nun imparatorluk sarayının şöhretini biliyorum. Sarayınız çok güzel."

"Umarım burada geçireceğiniz vakitten memnun kalırsınız."

Törene uygun selamlama karşısında prensin gözleri bir gülümsemeyle kısıldı.

"Ben zaten memnunum."

*

*

*

Özel konukların gelişinden sonra yapmam gereken işler yarı yarıya azaldı ve geriye kalan çoğu kutlamalar içindi. İşimi her zamankinden erken bitirdim ve batı sarayına döndüm. Nedimelik pozisyonuna geri dönen Laura hızla yanıma yaklaştı.

"Majesteleri, Majesteleri. O nasıldı? Prens Heinley nasıldı? Söylentilerdeki kadar yakışıklı mı?"

Diğer nedimeler ellerinde çay fincanlarıyla ilgiyle yaklaştılar. Getirdiklerini çay masasına koydular ve üstümü değiştirmeye yardım etmeye başladılar.

"Büyük Dük Chrome'un Prens Heinley'i görünce bayıldığını duydum. Bu gerçekten doğru mu?"

"Ünlü bir tiyatro oyuncusunun bir kez onunla randevuya çıktığını ve ardından üç yıl boyunca onu takip ettiğini duymuştum."

Nedimeler birkaç gün sonra onu görecek olsalar da sabredemiyorlardı. Prens Heinley'in sağlam bakışlarını, mor gözlerini ve uzaktan hissedilen keskin karizmasını hatırlayarak meraklarını gidermek için cevap verdim.

"O şimdiye kadar gördüğüm en yakışıklı insandı. Şüphesiz."

Laura küçük bir çığlık attı.

"Vay be. Onu görmek için sabırsızlanıyorum. Sesi nasıldı?"

"Sesi de şimdiye kadar duyduklarımın en iyisi."

Abartmıyorum. Hanımlar bayılırken ellerini kalplerinin üzerine koydular.

"Yakışıklı prens hakkında çıkacak dedikoduları şimdiden sabırsızlıkla bekliyorum."

"Birçok kişinin zaten bunu düşündüğüne eminim."

Prens Heinley'in görünüşünü merak ederken aynı zamanda yaratacağı dramayı da sabırsızlıkla bekliyorlardı. Pencereye tıklatıldığında başımı cama çevirdim. Gagasıyla cama vuran Queen'di.

"Burada mıydın?"

Pencereyi açtım, o da pervazın üzerine inip gözlerini kırpıştırarak bana baktı. Şimdi düşündüm de Queen'in de altın rengi tüyleri ve mor gözleri vardı. Bu kadar dikkat çekici renklerle vahşi doğada hayatta kalabileceğini hayal etmek zordu... Birdenbire böyle bir kuşu haberci olarak kullanmanın sorun olup olmadığından endişelendim.

Queen sanki notu bir an önce okumamı istiyormuş gibi ayağını uzattı. Nedimeler Queen'e yemek hazırlamakla meşgulken ben notu açtım ve masama oturdum. El yazısı tanıdıktı, mesaj ise alaycıydı.

– İmparatorluk Sarayına vardım. Kim olduğumu biliyor musun?

Remarried Empress (Yeniden Evlenen İmparatoriçe) TÜRKÇE ÇEVİRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin