Bölüm 8

3.6K 302 79
                                    

"Evet,Daisy?"
Ona bakan üç çift göze şaşkın şaşkın bakıp,"B-ben,"dedi ve başını öne eğdi. "Ben," yutkundu. Kesin kızacaklardı. Konuşmadan evvel derin bir nefes aldı ve maalesef sesi kısık çıktı "Ben atmış olabilirim, o büyük çığlığı."

Edward kıza keyifle bakıp,"Efendim?"dedi. "Anlamadık da biraz sesli konuş lütfen."

Kabul, Edward bu kızı ilk başlarda hiç sevmiyordu. Çünkü iki önemli adamının nasıl şerefsiz olduğunu bu kız göstermişti ve küçük kız kardeşi Katharine'nın yaşadıkları aklına gelmişti. Ama ağabeyinin bu ne kadar saklasa da beceremediği, ki bu bir ilkti, heyecanlı halini görüp kızın gerçekten zararsız olduğunu fark edince sevmeye başlamıştı.
Güzeller güzeli Jennifer ve tonlarca kadının yapamadığını bu sıradan kız yapmış, ağabeyinin gözlerinin içini parlatabilmişti.

Bilge donuk bakışlarını Andrew'e çevirip,"Özür dilerim, efendim."dedi. "Bir anlıktı, korktuğum için refleksle çıktı o ses. Tekrar olmaması için dikkat edeceğim."

Andrew kaşlarını çattı ve kucağındaki kızı yere bırakıp Bilge'yi inceledi.

O ilk günkü kız nereye gitmişti böyle?

Her gün biraz daha kayboluyordu.

Tabii bilmiyordu Andrew, Bilge'nin kendisini bu derece dizginleyebilmek için altı yıllık eğitim hayatını dibine kadar kullanmaya çalıştığını.

Küçük kızın elini tutup sebepsiz yere öfkelenmiş ve bu öfkesi gözlerinden fışkıran Andrew, bakışlarını Daisy üzerinde tutmaya devam ederken bulundukları ortama anlam vermeye çalışıyordu.

Merakla sordu."Bayan Hawkins nerede ve senin kızımla ne işin var?"

Bilge, bu sorulara verecek bir cevabı yoktu. Bayan Hawkins'i zor duruma düşürmek istemiyordu ya da Natalie'nin olası bir azarlanmayla karşı karşıya kalmasını. Bilge stresle elleriyle oynarken Natalie babasının tuttuğu eli sallayarak Andrew'in dikkatini cekip kendisine bakmasını sağladı."Baba, biz Daisy ile birbirimizin ruhunu iyileştiriyoruz."dedi sevinçle.

Bilge kızın söylediği cümleyle gözleri sonuna kadar açıldı ve olduğu yerde dondu, kazık yutmuş gibi çakılı kaldı.

"Ne yapıyorsunuz?"dedi Edward şaşkınlıkla.

Andrew kaşlarını havaya kaldırıp, "Ruh mu?"dedi.

Kızı ne diyordu böyle?!

Natalie mutlulukla kafasını salladı. Bilge'nin ona anlattığı ve konuşup dertleşmesini sağlayan hikayeyi anlatırken çok heyecanlıydı. "Evet, Daisy kendi ülkesinde insanların ruhlarını düzeltiyor, içlerinde kaybolmuş mutluluk zerrelerini bulup büyütüyormuş."

Andrew kaşlarını çattı ve Edward'a baktı. Neydi bu şimdi? Edward anlamadım dercesine omuz silkince derin bir nefes aldı ve sakin olmaya çalıştı. "Amacın ne senin?"diye sinirle Bilge'ye döndü.

Çabalamış ama sakin olamamıştı. Birden öyle bir bağırmıştı ki sesini iki kilometre ötede olan malikaneden bile herkes duymuştu. "Kızımın beynini böyle saçmalıklar ile doldurup ne yapmaya çalışıyorsun!"

Natalie korktu. "Baba!"dedi çığlık atarak. O güzel gülen yüzü solmuştu.

Telaşlandı.

"O bir şey yapmadı, bana yardım ediyor. Niye kızıyorsun?"
Andrew kızını duymadı. Sinirle küçük kızı Edward'a itti."Natalie'yi al ve odasına götür."dedi.

Edward ağabeyinin emrini ikiletmeden yerine getirince Natalie iyice korktu ve ağlamaya başladı. Çığlıkları arasında Bilge'ye bağırıyordu. "Özür dilerim Daisy!"

Taş yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin