Bölüm 68

1.1K 113 11
                                    

Gracia, Fransız kralının metresi olmaktan hiç ama hiç mutlu değildi. Ama yapacak bir şeyi yoktu. Kralın onlarca aşığı olmak dışında hiçbir şey yapamazdı.

Ne olmuştu?

Yazar buraları anlatırken fenalık geçiriyordu, evet yetmiş kere yazmıştı olanları ama tekrar hatırlamak gerekirse bir suikast yaşamışlardı.

İngiltere, Londra'da.
Sonrasında gözünü açtığında bilmediği bir diyarda, bilmediği topraklarda, dilini bilmediği bir ülkedeydi.

Her şeyden öte,
Bilmediği bir zamandaydı.

Sonrası ise çok karmaşıktı. Önce korsanların eline geçmiş esir pazarlarında satılmıştı. Sonrasında onu alan Paris Dük'ü bizzat Kral'a hediye etmiş ve her gece kralı mutlu etmeye zorlanmıştı.

İlk zamanlar kralın yaptığı tecavüzden öte değildi.

Sonrasında ise Gracia direnmek yerine kaderine razı gelmiş, adama istediğini gönüllü vermeye kendisini zorlamıştı.

Ama kocasını her geçen gün daha çok özlüyordu.

Süleyman,

Tek ve biricik aşkı.

Her gün yatağına giren o kansızın basit dokunuşları midesini her zamankinden çok bulandırıyordu.

Kızını daha çok özlemişti.

Küçük kızı.

Ölmüşler miydi?

Of,

"Hazır mısın?" Kralın aniden odaya gitmesiyle oturduğu yerde sıçradı.

"Hazırım efendim," yerdeki bavulunu gösterdi. "Neden İngiltere'ye gidiyoruz, söylemediniz bana."

Kral güldü ve beyaz dantelli yatağından kalkan aşığına yaklaşarak dudaklarını öptü.
Gracia acı çekiyordu.

İki senedir acı içinde yüzüyordu.

"Bir yakın dostumun kızı," aynı zamanda yatağını da süslüyordu. "Benden bir davaya yardımcı olmamı istedi. İngiltere'ye o davayı çözümlemek için gideceğiz. Biraz baskı yapacağız," kahkaha attı ve koca göbeğini savura savura kapıya döndü. "Hem sen de doğduğun topraklarda olacaksın, kötü mü?"

**

Andrew, kralla yaşadığı büyük tartışmadan sonra eve döndüğünde sinirden deliriyordu.

Yatak odasına girmesiyle uyumayan Bilge hızla oturduğu cam kenarındaki büyük üçlü koltuktan kalkıp,"Andrew,"diye merakla sordu.

Andrew kızı görünce sakinleşmeye çalıştı. Ona yaklaşarak sımsıkı sarmaladı. "Korkma, sevgilim."dedi başını göğsüne iyice gömmesi ile.

Bilge'nin sinirleri yıpranmış,"Yapamıyorum."diye fısıldadı. Kafasını iki yana salladı. Burnunu çekerek konuşmaya çalıştı ancak fısıltıdan farksız değildi. "Bana dedikleri şey çok gurur kırıcı."

Andrew karısının saçlarını okşayarak kokusunu içine çekti. "Ben senden eminim sevgilim."dedi ne kadar onun da gururu, onuru beş para olmuş olsa da.

Bilge kafasını kaldırıp adama baktı. Andrew öylece karşısına dikmişti mavi gözlerini. "Özür dilerim Andrew,"dedi Bilge adamın çenesini öpüp. "Seni bu duruma soktuğum, senden kaçtığım için."

Andrew kızdan biraz uzaklaştı ancak ellerini kızın kollarından koparmadı.
Gülümsemeye çalıştı. "Ben senden razıyım Bilge,"dedi. "Gerisi umurumda değil."

Taş yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin