Bölüm 28

2K 166 16
                                    

Jennifer karşısındaki vasat görünümlü kıza çenesini havaya kaldırıp konuşuyor, Andrew espiri yapmasa da adama gülüyordu.

Bilge burnundan sertçe nefes vererek,"Ben dinlenmek istiyorum."diye mırıldandı.

Ama Türkçe.

Andrew,"Efendim Leydim?"diyerek karısına döndü. "Ne dediğinizi duyamadım."

Bilge kafasını çevirip uzandığı koltukta iç çekti ve adama bakarak,"Bir şey yok Lordum."dedi. İmalı konuşması adamı geriyordu. Gerim gerim geriliyordu.

Jennifer güldü. "Bilmediğimiz basit bir dil işte Lordum. Bilseydik, belki ne dediğini anlayabilirdik."

Bilge,"İngilizce kadar basit değildir benim öz dilim."dedi ciddiyetle. "Yapacağım lisan oyunlarını anlamak adına çok düşünmeniz gerekir."

Jennifer şaşkınlıkla,"Bu da ne demek!"diye yükseldi. Abartılı hareketleri vardı. Bilerek yapıyordu.
"Lordum bu kadın ulu kraliçemizi ve bizi aşağı mı görüyor!?"

Andrew sinirle,"konuşmalarına dikkat et Jennifer, Leydi Bilge ile konuşuyorsun!"diye gürledi.

Bilge gülümsedi. "Evet aynen öyle sevgili Lordum ancak Leydi Jennifer adabı muaşeret kurallarından bi'haber gibi davranmayı tüm sohbet boyunca kesmedi. Gülerken sürekli kolunuza dokunmaları ve sözüm bitmeden lafımı bölmesi gibi..." İç çekti. "Ben çok yoruldum An-Lord Andrew. Biraz hatrım varsa odama gitmeyi talep ediyorum." Bir an yanlışlıkla lord demeyi unutuyordu...

Andrew düşünceli yüz ifadesiyle kafasını salladı. "Git buradan Jennifer."dedi sinirle. "Kalk ve git."

O sıra merdivenlerden koşarak inen Natalie,"Anneee!!"diye bağırdı.

Bilge yanaklarını şişirip,"Andrew."diye fısıldadı. "Lütfen ben gideyim."

Andrew derin bir nefes aldı,"Natalie annenle bahçeye çıkmaya ne dersin güzel kızım?"diye iç çekti aldığı nefesi verip. "Hadi."

**

Bilge onu yatağa yatıran adama,"Lordum çıkarken kapıyı kapatır mısınız acaba?"diye sordu.

Andrew küfür etti. "Sikeyim lordunu."

Bilge şaşırdı,"Küfür ettin."

Andrew göz devirdi. "19.yüzyılda boşanmış sayılı lordlardanım, yasadışı bir dövüş kulübünü zorla yasal yapan farklı bir karakterim. Küfür etmeme şaşırma."

Bilge kafasını salladı,"Aynı zamanda tanımadığın bir kızla evlenecek kadar da şuursuzsun."

Andrew alayla güldü. "Ben aşık demeyi tercih ediyorum."

Bilge omuz silkti,"İlk görüşte aşka inanır mısınız gerçekten?" Kafasını iki yana hafif hafif salladı. "Ben inanmam."

Andrew kaşlarını çattı ve hemen sonra yüz ifadesini düzelterek,"Söylesene Bilge,"dedi. Karısına baktı, gözlerine, yanına yaklaşarak yatağın ayak ucuna oturdu. "Senin için aşk ne? Bir muma ateş olmak mı yoksa yanan aleve dokunmak mı?"

Bilge güldü, alaylı bir gülüştü, adamın canını sıkacak cinsten. "Sizin için ne lordum?"

Andrew kaşlarını kaldırdı,"İlk ben sordum."

Bilge omuz silkti. "Bilmiyorum," mırıldandı, düşünüyordu,"Sanırım muma ateş olmak diyeceğim."

Andrew bu cevapla hiç şaşırmamıştı. Hüzünle gülümsedi,"Evet, sen ve lanet benliğin hep bir işe yarama hazzı arıyor." Küfür etti. "Çok farklı insanlarız." Yeni fark etmediği kesindi ama yeni kabul ediyordu. "Çok.''

**

"Evet Jennifer, gel gelelim sana ve lanet terbiyene." Bıkkınlık içinde siyah saçlarını dağıtan Andrew odaya sertçe kapıyı açarak girdi.

"O uyuyor Andrew! Biraz sessiz ol!"

Sarı saçları ve mavi sert gözleriyle ona kızan eski karısına baktı. O ve kızı çimenlerin üzerindeydiler. Natalie, annesinin dizine uzanmış bir kedi gibi uyuyordu.

Genç adam küçük prensesine bakarak iç çekti.

kızının bakıcısına el işareti yaptı ve onu götürmesini emretti.

Natalie gidince Jennifer sinirle,"Yine ne oldu?"diyerek ayağa kalktı ve eteklerine asılı kalan tozları kibarca silkeledi. "Kaç vakte kadar devam edecek bu evcilik oyunu Andrew?"

Andrew sinirlenmeye başladığını hissetti. "Ne oyunu Jeni?" Meydan okuyordu karşısındaki sarışın kadın,"Ne oyunu mu? Bu lanet oyun! Tez vakitte gönder şu lanet kül kedisini de tekrar sen, ben ve Natalie güzel ailemizi kuralım!"

Andrew sırtını duvara yasladı ve kollarını göğsünde kavuşturdu. "Ben Bilge'ye aşığım."omuz silkti."senden de iğreniyorum."

Jennifer şaşkınlıkla kaşlarını çattı. Bu da ne demekti?

Gözlerini yumdu ve biraz bekledi. Sonra tekrar açtığında mavi gözlerinde farklı bir duygu vardı.

Şehvet.

"Andrew,"derken vücuduna yapışmış elbisesinde ellerini gezdirdi ve bir göğsünü avuçlayarak hafifçe sıktı. "Yapma,"dedi elbisesinin ön bağlarını yavaş yavaş gevşetmek üzere. Göğüslerini iyice açarken genç adam bir an bile gözlerini kızın gözlerinden çekmedi.

Jennifer biraz daha gevşetti elbisesini ve göğüslerini tamamen dışarı çıkartarak iyice adama yaklaştı.
Ta ki burnunun ucuna gelene kadar.

Ama siniri bozuldu.
Andrew hiç bakışlarını açık göğüslerine indirmemişti.

İyice yaklaşıp,"Beni özledin,"diye fısıldadı Jennifer. Dudağını ısırdı ve eliyle meme ucunu tuttu. "Bende seni özledim."

Andrew,"Uzaklaş yoksa ben iterim."dedi sertçe.

Jennifer güldü,"Neden, korktun mu?"diye sordu.

Andrew alayla,"Vasat bir vücudun var Jeni,"dedi. "Ben Bilge'ye sahipken üstelik. Giy şu siktiğimin elbisesini. Ve malikanemden defol."

Jennifer iyice yaklaştı ve fısıldadı,"O zaman,"dedi. "Buna karşı çıkabilecek misin?"

Dudaklarını adamın dudaklarına bastırdı ve bir eliyle genç adamın erkekliğini okşarken bedenini ona bastırdı.

Çünkü adamın göğsünde kavuşturduğu kollarını açamamıştı.
Tıpkı şu an dudaklarını açamadığı gibi.

Andrew asla karşılık vermiyordu.
Genç adam daha fazla bu işkenceye dayanamayarak Jennifer 'ı aniden itti ve yere düşmesini umursamadan,"Giyin gerzek,"dedi. "Sonra da defol git."

Taş yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin