Bölüm 146

844 118 54
                                    

Theador şarap kadehini kafasına dikerek Kral Luie'ye döndü.

"Artık,"dedi keyifle. "Başlayabiliriz."

*
Andrew birkaç gündür karısı ile limoniydi.

Ancak tüm bu kırgınlığa son vermek isteyen Andrew sabah uyanıp kıyafetlerini giyinirken karısından önce hazırlanmış ve büyük bir nezaket içerisinde onun giyinmesini beklemişti.

Bilge aynanın karşısına geçerek öndeki iplerine eğildi ve yavaş yavaş sıkılaştırmaya çalışırken Andrew usulca karısına yaklaştı.

Bilge'nin ön tarafına geçti ve iplerle cebelleşen parmakları nazikçe tutup,"Bana bırak."dedi.

Bilge kafasını kaldırıp adama baktı,"İpler ön tarafta. Arkada değil,"

Andrew derin bir nefes alarak,"Yani leydim?"diye sordu.

"Yani ben yapardım."

Andrew hızlıca ipleri bağlayarak,"Bu kadar hızlı yapamazdın ama."dedi.

Bilge kafasını salladı,"Senin kadar kadın soyup giydirmemişimdir." Sesindeki öfke ve ima adamın lacivert gözlerini koyulaştırdı.

Bilge'ye bakarak,"Geçmişe mazi derler."dedi umursamazca. Eğilip karısının alnına bir öpücük kondurdu.

Bilge adamı kendisinden uzaklaştırıp,"Bir haftadır bana dokunmadığın gibi dokunmamaya devam et."dedi sinirle.

Andrew,"Her gece sana sarılarak uyudum."diye hayretle cevapladı.

Bilge arkasını dönerek pencerenin kenarında duran üçlü koltuğun yanına bıraktığı ayakkabılarına ilerledi.

Andrew,"Bu öfkenin sebebini anlamıyorum."dedi iç çekerek.

Bilge ona bakmadan ayakkabıları giymeye başladı. Koltuğa yavaşça oturdu, eteğini hafifçe kaldırdı ve ayakkabıları içindeki volkanlara rağmen sükunet içinde giyindi.
"Bu bebeği doğurmak istemiyorum diye beni cezalandırıyorsun ya,"dedi. "Beni istemediğim bir bebeği doğurmaya zorluyorsun ya hani Andrew." Kafasını kaldırıp kocasına baktı. "Bana vicdansız diyorsun ya," yüzünü ekşitti,"Son kırk sekiz ayın on sekizinde dört tane bebek taşımamışım gibi beni acımasızlıkla suçluyorsun ya,"

Andrew kaşlarını çattı,"Küçücük bebeğin katili olacaksın Bilge." Kafasını iki yana salladı. "Buna izin vermem."

Bilge alayla ayağa kalktı. Tavanda olan hormonları sinirlerini her zamanki gibi yıpratıyordu. "Katil olan sensin Andrew." Üstünü düzeltti. "Ben neredeyse iki haftalık canlanmamış bir hücreyi yok etmek istiyorum. Senin gibi etten kemikten adamları katletmiyorum." Yüzünü ekşitti. "Senin bir katil olmandan, bir katil ile evli olmak, onun çocuklarını doğurmak ve ona aşık olmak ne bilemezsin." Yutkundu. "Ben bir katile aşığım, senin hakkında sevmediğim tek özelliğin bu. Beni, bana bu sıfatı yakıştırarak cezalandıramazsın." Gözleri aniden doldu ve burnunu çekti. "Çünkü katil olan ben değilim."dedi kafasını iki yana sallayarak.

Aslında bunlar kendi düşünceleriydi. Kendi kendini böyle eleştiriyor ve bu düşünceler yüzünden kendisini katil olarak görüyordu. Ancak bunu o kadar çok bastırıp kendi eleştirilerine kulağını kapatmıştı ki bir başkasından duyunca yüreği dayanmadı.

Kendi kendini o kadar çok kırdı ki, laflarının Andrew'i ne kadar yaraladığını anlamadı bile. Genç adam tüm o darmaduman olmuş kalbine rağmen sordu. "Sen,"dedi. "Beni severken zorlanıyor musun?"

Bilge burnunu çekti."Ne alaka ya," yutkundu. "Sadece zor dedim. Bir katile vurgun olmak çok zor."

Andrew alındı. Çok üzüldü. "Bilge,"dedi. "Laflarına hiçbir zaman dikkat etmiyorsun." Sinirle güldü. "Katillerin de kalbi var Leydim."
Kafasını iki yana salladı. "Ve bu katılın kalbi senin avucundayken hiç önemsemiyor oluşun gerçek bir işkence."

Taş yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin