Bölüm 138

1.2K 126 84
                                    


"İyiyim."dedi Bilge. "İyiyim ama gel," boğazını temizledi. "Seninle konuşalım."

**

Andrew, bahçede onunla konuşmak isteyen karısını kırmamış beklerken Bilge iç çekti.

"Hava da soğukmuş he."dedi sabahlığını iyice bedenine sararak.

Andrew kapıdan çıkmadan üstüne aldığı ceketi bu cümleyle birden çıkarttı ve Bilge'nin omuzlarından aşağı yavaşça bıraktı.

Bilge, direkt ceketi omuzlarından alarak,"Hayır Andrew, sen üşürsün hava soğuk."dedi.

Genç adam, parmak ucuna çıkıp ona ceketi vermeye çalışan karısını kibarca reddederek,"Giy şunu Bilge."dedi. "Uzatma."

Bilge iç çekerek ceketi giydi ve,"Vincent ve Wiliam tıpa tıp aynıyken huyları ne kadar farklı değil mi?"dedi.

Andrew kafasını salladı,"Vincent ile Atilla benziyor ama Atilla daha huysuz."

"Wiliam uyumayı seviyor." Andrew iç çekti,"Tıpkı annesi gibi."

Bilge ile bahçede yavaş yavaş yürümeye başladılar.
Genç kız göz devirdi,"Vincent senin gibi de ne oluyor, zır zır zır."

Andrew alayla güldü,"Ben ağlamam."

"Aynen,"dedi Bilge ve terlikli ayağına değen taşı tekmeledi. Aklına takılı kalmış soruyu Andrew 'e sormadan önce biraz düşündü.

Birden durup Andrew 'e döndü,"Andrew."dedi.

Andrew kaşlarını kaldırdı,"Efendim?"

"Valeria 'yı Natalie 'ye mi benzetiyorsun?"

Andrew anlamadı,"Nasıl yani?" Karısı gibi durdu ve onun büyük kahve gözlerine baktı.

Bilge,"Tip olarak."dedi.

Andrew güldü,"Alakaları yok. Natalie civciv sarısı rengindeydi. Valeria ona göre esmer bile kalıyor. Neden sordun ki?"

Bilge somurttu. "Ona sürekli Natalie diyorsun."

Andrew şaşırarak,"Hadi canım, ben üzgünüm Bilge. Hiç farkında değildim. Dil alışkanlığı olmalı. Gerçekten üzgünüm "dedi. Bilge kafasını kaldırıp adamın gözlerine baktı,"Alışkanlık mı yoksa özlem mi Andrew?"

Genç adamın çatılan kaşlarını görse de sustu.

"Bu da nereden çıktı?"dedi Andrew sertçe.

Bilge omuz silkti,"Bilirsin. Sekiz yaşına kadar babalık yaptığın bir kızdan bahsediyoruz. Bu çok normal."

"Yani,"dedi Andrew. Sonra tekrar yürümeye başladı. Bilge hızlı hızlı ardından ilerlerken Andrew devam etti. "Otuz yaşında bile değildim Natalie doğduğunda. Babalığı onunla öğrendim. Tek hüznüm çocuklarıma gösterdiğim ilgi, alâka ve yumuşaklığı Natalie'ye gösterememiş olmak. Onda da kendimi, bilmediğin bir duyguyu veremediğin için üzülme diyerek rahatlatıyorum. Benim üçüz kardeşlerim Georgia ve Joe annemin ilgisiz davranışları ve bakım eksikliğinden ölmüş. Edward 'ın Nicholas adını ödünç aldığı kardeşimiz de yine ihmalden öldü. Sevginin ne olduğunu bilmiyordum. Ya da bildiğim sevgi bu değildi, Jeni bile kızına it gibi davranıyordu."

Bilge tüm bunları dinlerken,'Demek senin lanet genetiğin yüzünden üçüzlere gebe kaldım Allah'ın cezası,'diye düşünmeden edemedi. Dıştan ise tıpkı eskisi gibi psikolojik danışmanlık kimliği ile konuştu. "Natalie 'ye karşı suçlu hissediyorsun. Ona verdiğin değeri gösteremediğini düşünüyorsun."

Andrew kafasını salladı,"Hemde çok suçlu. Ona verdiğim değer paha biçilemezdi. Ama sadece içimde kaldı, hareketlerime yansıttığımda da zaten iş işten çoktan geçmişti."

Bilge gülümsedi,"Onun için, her ne kadar uzakta olsa da, elinden geleni yapmaya devam edeceğini biliyorum."

Andrew kafasını eğdi ve karısına baktı, sanki yeni fark etmiş gibi,"Senin boyun kaçtı?"diye sordu.

Bilge anlamadı ve alayla,"Ne oldu?"dedi. "İsteğinden iki santim kısa çıkarsam boşayacak mısın beni?"

Andrew şaşkınlıkla,"Ne?"dedi. "Bence sen yoruldun. Gel şöyle oturalım." Karısının kolunu tuttuğu gibi onu bahçe koltuklarına çekiştirmeye başladı.
Bilge'yi zorla oturttuktan sonra koltukta bırakılmış battaniyeyi alarak karısının üstüne örttü. "Ve tamamdır."diyerek gülümsedi. "Nasılsın şimdi?"

Bilge şaşkındı,"İyiyim. Sen üşümüyor musun? Sadece bir pijama üstün var."
Üzerindeki siyah gömlek geceliğe baktı Bilge. Andrew yanına oturdu,"Biraz soğuk ama mühim değil."

Bilge yanındaki adama döndü,"Battaniyeyi sen al." Dizlerine örtülmüş ince battaniyeyi adama verdi. "Senin ceketin yeterince ısıtıyor beni."

Andrew karısının ona verdiği battaniyeyi elinde tutup,"Emin misin Bilge?"diye sordu.

Bilge,"Ceketini al battaniyeyi almayacaksan."diyerek kızdı. Andrew,"Eminsen tamam ama üşüdüğünde söyle. Hasta olmak istemiyorum diye alıyorum şu an bunu."dedi ceketini kızdan alarak giyindi.

Biraz sessizlik olunca Andrew,"Gerçekten, boyun kaç senin?"diye tekrar sordu.

Bilge göz devirdi,"Bir altmış altı."

Andrew şaşırdı,"Ben bir doksanım."

Bilge alayla,"Vay canına."dedi. "Gökten yıldız da topluyor musun?"

Andrew kızın sinirlenmesine güldü,"Neden kızıyorsun ki? Bedenlerimiz uyumlu."

Bilge yanaklarını şişirdi,"Nokta ve virgül gibi duruyoruz."

Andrew keyifle,"Sevişmeleri düşünürsen ne demek istediğimi anlayacaksın."deyince Bilge,"Gelelim şu mevzuya."diye araya girdi. Andrew tek kaşını kaldırıp karısına baktı.

"Neden sekse bu kadar düşkünsün?" Bilge direkt sordu. "Bir kadın olmadan yaşayamıyor musun?"

Andrew güldü,"Sekse düşkün gibi mi duruyorum." Gözlerini belerterek yanaklarını şişirdi ve,"İsa aklımı korusun."diyip bakışlarını yanında oturan karısından önüne çekti.

Bilge koltukta bağdaj kurarak iyice ona döndü. Andrew ise artık ona bakmıyordu. "Sürekli seks istiyorsun."dedi Bilge. "Benden önce Jennifer ve bir sürü odalığın varmış. Andrew ben sana yetemiyorum."

Andrew kaşlarını çattı,"Bilge senden önce sekse düşkün değildim ki?" Sinirlendi. "Senle gelen bir şey o da seks değil. Sana dokunmak, öpmek, sevmek istiyorum. Olay seks değil, sensin."

Bilge şaşırdı ve açıkçası çok da mutlu oldu. "Sen bana-" konuşamadı. Sevinmişti.
"Yani, illa birleşme olmadan da-" Andrew kadına dönerek sözünü kesti. "Ben, sert sekse bağımlıydım güzel şey," Bilge kaşlarını kaldırdı. "Döve döve, yatağımdaki kadına eziyet ede ede sevişiyordum çünkü doğru olan bu sanıyordum. Sadece ben değil Edward da öyle sanıyordu çünkü babamız bize böyle öğretti." Yüzünü buruşturdu. "On dokuzuncu yüzyılda lordların veliahtlara seksi nasıl öğrettiğini tahmin dahi edemezsin." Eliyle iki işareti yaptı. "Sadece iki şeyin yasak olduğunu geriye kalan her şeyin serbest olduğu öğretildi bize. Bir anal iki oral."

Bilge gözlerini belerterek,"Onlar dışında -"diyecekti ki Andrew sözünü kesti,"Sevişirken sıktığın boğazın nefesini kesmek yasal, o boğaza sikini sokmak yasak."

Bilge kocasının ağzını yanında çok bozmadığını bu an anladı.
Şu an bildiğin kaba konuşuyordu.
Andrew alayla güldü,"Öyle ki bir lord, sekste zevkten kız gibi çığlık atarsa ve altındaki kadınından emin değilse, kimseye dememesi için öldürebilir ama kıçına dokunamazdı."

Bilge yüzünü ekşitti.

Andrew,"Yani güzel şey, olay bedenlerimizin iç içe girmesi değil. Olay SENİNLE bedenlerimizin birbirine değmesi. Ben sana bağımlıyım. Sekse değil ki ben Napolyon savaşlarına gitmiş bir adam olarak sekssiz yaşam konusunda bir numarayımdır. Nitekim sen yokken ayda üç dört kere yaptığım seksi sayende her gün yapıyorum."

**

Bilge kocası ile odasına yürürken,"Aşifte Jennifer in boyu nereden baksan 174 vardır."diye kocasını taciz etti. "döverim he seni."

Andrew,"Kafayı yedin iyice."diye iç çekerek aniden durdu ve onunla duran karısına baktı. "Ben 166 seviyorum. Çok güzel bir sayı."

Taş yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin