Bölüm 101

1K 136 21
                                    

Andrew sabah uyandığında Kral Theadore 'u yalnız yakalamayı bekliyordu.

Sonunda şansı yaver gitti ve Theador ile yalnız bahçe yürüyüşü yapmaya adamı ikna etti.

Theador,"Nedir benimle konuşmak istediğin Andrew?"dedi. Tekken ikisi de resmiyeti bırakmıştı.

"Konuşmak istediğim konu, sen ve karım Theo."dedi Andrew. İsmi kısaltarak karşısındaki adama ondan üstte olduğunu hatırlatmak ister gibiydi.
"Karımın üstünde hak isteyeceksin eğer sana şimdiden bir uyarıda bulunacağım. İstersem hemen şimdi," ikiside durdu ve karşı karşıya geldi.
Theador, Andrew'den üç parmak daha kısa ve kesinlikle daha sıskaydı.

"Ben, Kraldan sonra gelecek olanım. Büyük Britanya 'nın hakimi olacak kişiyim ve Windsor Düküyken bile seninle eşit hatta üstteyim. Ülkendeki durumlardan haberim var diye askerlerinin yanında sana saygılı davranıyorum ancak sabrımın bir sınırı var."

Theador kaşlarını çattı, Andrew 'in ciddi ve soğuk yüzünde mimik kımıldamadı. "Karım sadece bana ait. Dikkatli ol. Senin ülken, bize ait. Bana ait. Seni yok ederim."

Theador, Andrew 'e doğru bir adım attı. "İskoçya senden büyük Andrew."

Andrew de bir adım attı,"İskoçya büyük, sen. Değil!" Son kelimede aniden bağırdı. Hayır, hayır. Resmen kükredi.

Theador,"Dikkat et."dedi. "karın bana kendi isteğiyle gelmesin." Gülümsedi. "Bu tehditlerinden sonra onu öyle bir sikerim ki-"

Cümlesini Andrew 'in yumruğu kesti. Theador yere düştü ve dişlerini sıktı.

Andrew,"Toparlanın kral Theadore "dedi burnundan soluyarak. "Misafirliğin sonuna geldiniz."

**
Theador, küçüklük arkadaşı Diana'nın yanına gitti.

Asla Britanya kralının sarayına gitmeyecek, Kral Adam'ın egosunu kabartmayacaktı.

Bilge bu ani gidişe anlam veremedi ama umurunda değildi.

Derken malikanenin salonunda Jack'in sesi yankılandı.

"Leydi Güneş Windsor!"

Bilge koltuktan kalkmadan,"Gel hele gel."

Güneş çok mutsuzdu.

Bilgenin karşına geçip,"Nasılsın?"diye sordu.

Bilge elini şişkin karnına koymuş yanındaki tabaktan üzüm yiyordu. Atilla koltuğun önündeki beşikte uyuyordu.

"İyiyim, üzüm yiyorum. Sende yer misin?"
Güneş kafasını iki yana salladı. Bilge merakla,"Neden yüzün asık?"diye sordu ve oturuşunu düzeltip üzüm yemeyi kesti. "Bir sorun mu var?"

Güneş gözleri dolarken kafasını salladı. "Evet, var."

Bilge korktu. "Ne oldu?"

Güneş burnunu çekti. "Edward çocuk istiyor."

Bilge kafasını salladı,"Hallettik sanki seninle cinsel işlev bozukluğunu. Tecavüz olayını aştık. Tekrarladı mı yoksa?"

Güneş eteğinin kenarında kendi diktiği gizli cepten ipek bir mendil çıkartıp göz yaşlarını sildi. "Hayır tekrarlamadı. "

Bilge bunu duyduğuna çok sevindi.
"Ne olduğunu söyleyemiyorsan kendini zorunda hissetme."

Güneş tekrar burnunu çekip göz yaşlarını silerken kafasını iki yana salladı. "hayır sadece belki hatırlıyorsundur, ben şeker hastasıydım."

Bilge kafasını salladı,"İleri değildi ama."

Güneş omuz silkti. "Yine de bazı şeylere karşı beni zorlayan bir rahatsızlık ve Bilge, benim çocuğum olmuyor. Bunu Edward'a nasıl anlatacağımı bile bilmiyorum. 1836 yılındayız Bilge. Edward benimle evlenene kadar dört tane seks kölesi olduğunu düşündüğüm odalığı vardı. Benim yerime başkasından çocuk bile yapabilir böyle gider-giderse ve" hıçkırdı. "B-ben bun-bunu kaldıramam."
Ellerini yüzüne kapatıp sessiz sessiz ağlamaya başladı.

Taş yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin