Bölüm 91

1.1K 123 19
                                    

Bilge gözlerini kısarak kocasına baktı. "Andrew ne demek?"

Andrew iç çekti. "O iş biraz karışık. İskoçya yeni yeni İngiltere'ye bağlanınca babam Kral'a jest olsun diye İskoçya'nın koruyucu azizinin adını vermiş bana. Ama Albert asil demek."

Bilge güldü,"Albert'ı nasıl övünerek söyledin öyle?"

Genç adam saçlarını karıştırdı. Bilge,"Edward ve Nicholas ne demek merak ettim?"dedi.

Andrew kaşlarını çattı,"Ne yapacaksın onun isminin anlamını?"

Bilge şaşırdı,"Hiçbir şey, merakımı susturacağım."

"Edward, zenginlik, muhafız, koruyucu gibi saçma sapan bir sürü anlamı var. Nicholas hücre demek."

Andrew ayakta duran kıza,"Niye hâlâ ayaktasın, gelsene kucağıma?"dedi.

Bilge güldü,"geleyim o zaman?" Adama yaklaşarak kucağına yan bir şekilde yavaşça oturdu. "Leydi Gunes,"dedi tekrar sonra güldü.

Andrew,"Ya sabır,"dedi sinirle. Sonra kızı belinden tutup konumunu düzeltecekti ki geçen sefer masaya vurduğunda incittiği bileği acıdı. Bunu fark eden Bilge,"Ne oldu?"dedi.

Andrew söylemedi. "Kramp girdi."

Bilge gülümsedi. Adamın yanağını, alnını, burnunu, boynunu ve en son dudağını öpüp sevdi. "Son altı gün."diye fısıldadı dudaklarına. "Ve ben korkudan tır tır titriyorum."

Andrew kızın yanaklarını sevdi. "Bir şey olmayacak."

O da endişeliydi ancak kendisine güveniyordu.

En azından çalışıyordu.

Yenilmez biri bir kere yenilince her şeyini kaybediyor sanıyordu. Güvenini kaybetmişti. Kazanmaya çalışıyordu.

Elini yavaşça Bilge'nin karnına koydu ve hafif çıkıntıya dokundu.

Bilge gülümsedi. "Çok garip geliyor."

Andrew anlamadı,"Ne?"

"Atilla'nın hamileliğinde tek başımaydım. Karnım çıktıkça utanıyordum. Şimdi Atilla'nın onu çok seven bir babası var ve karnımdaki," eğilip karnındaki ele baktı ve kendi elini kaldırıp Andrew 'inkinin üstüne, karnına, koydu. "Karnımdaki babasının yanında büyüyecek."

Andrew kızın saçlarını öptü. Bilge kafasını adamın yüzüne çevirip adama baktı,"Dışarıda yürüyelim mi biraz?"

Andrew şaşırdı. "Bu saatte?"

"Sen yanımdayken bir şey olmaz."

Andrew güldü,"Baloya giderken beni sen korumaktan bahsediyordun, sonunda şövalye konumuna ben geçtiysem ne mutlu." Kızı kucağından indirmeden ayağa kalktı. "Seni topraklarımızda ki köylere götürüp, halka tanıştırabilirim."

Bilge adamın kapıya kadar taşımasına izin verdi ancak kapıda kucağından indi. "Aman Andrew, Osmanlı barbarı, sürtük gibi boktan bir sürü şey diyor İngilizler. Gerçekten çok terbiyesizce. Hiç canımı sıkamam."

Andrew burnundan nefesini sertçe dışarı verdi. "Sen gel."dedi.

**

Bilge arabadan inerken tedirgindi.

Bu arada arabadan indiği an aklına bu zamana felaket bir şekilde, babasının dediği gibi direnmeyi bıraktığında, uyum sağladığını fark etti. Andrew kızın elini indiğinde bırakmamış ancak farklı bir tutuşla tutmaya başlamıştı.

Sanki dansa kaldırıyordu.

Eli ikisinin de biraz havadaydı ve kendi dirsekleri kendi bedenlerine değmiyordu.

Taş yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin