Bölüm 97

1K 128 44
                                    

Edward bir gece malikaneye çok sarhoş gelmişti.

Abisi gibi viskiye alışık değildi. Canı çok sıkılmıştı ve içmişti.

Flora,"Beni kullandın, sonra da kenara attın."diye üstüne gelmişti Anna,"Çocuğum senden."dememişti belki ama Flora üzerinden üstüne güzel yürümüştü.

Edward allak bullaktı. Malikâneye her geldiğinde ise bahçe sandalyesinde oturup gökyüzünü izleyen Güneş'e şahit oluyordu.

Ayakları ona doğru gittiğinde ne yaptığını bilmiyordu. Baş ucunda durup kızı izlediğinde Güneş korkuyla irkildi."Ne oldu?"

Edward başını yana eğdi ve öylece durup kızı izlemeye devam etti.

Güneş ayağa kalktı,"Lord Edward?" Adamın karşısına geçti. "Bir sorun mu var?"

Edward sessizlik içinde kafasını iki yana salladı. Güneş,"Neden bana bakıyorsunuz?"diye sordu.

Edward gözlerini kısarak,"Güneş,"dedi.

"Efendim?"

"insana huzur veren bir saflığın var,"

Güneş adam konuşunca burnuna gelen alkol kokusuyla sarhoş olduğunu anladı.

Ve bu iltifatla şaşkın bir tavşan gibi kala kaldı. "Nasıl yani?"

Edward kıza yaklaştı. Aralarındaki mesafeyi kapattı ve elini kaldırıp kızın gözünün kenarına düşen kahverengi saçlarını yavaşça geriye attı.

Güneş dona kalmıştı. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, kulağında patlıyordu sanki.
Edward,"Güneş,"dedi.

Güneş yutkundu.

Edward kafasını eğerek kızın yüzüne yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı.

Onun güzel lavanta kokusunu içine çekti.

Genç kız böyle bir yakışıklı adamı kendi zamanında rüyasında dahi göremiyordu.

Bu nedenle hissettiği duygular bambaşka duygulardı.

ÇOK HEYECANLANDI.

"Zaman ötesinden gelen bir güzelliğin var."dedi Edward allak bullak kafasında net olan tek şeyi söylerken. Sonra dudaklarını kızın dudaklarına yaklaştırdı ancak Güneş çok korktu.

Daha önce yaşadığı o lanet gün,
Tecavüz anı,
Kafasına aldığı darbe,
Üstüne dökülen benzin,
Orospu çocuğunun kokan nefesi,
Kokan bedeni,
Pis elleri,

HEPSİ BİRDEN AKLINA GELDİ VE GÜNEŞ KORKUDAN TAŞ KESTİ.

Edward ona kötü bir şey yapmadı.

Kötülüğe zorlamadı.

Yaptığı tek şey dudağının kenarına kondurduğu ufak bir öpücüktü.

Sonra da geri çekilip arkasını döndü ve malikâneye doğru sakin adımlarla gitti.

Ardında dona kalan bir kız bırakmıştı.

**

Andrew uzun süre sonra ilk defa dışarı fabrikaya gitmişti.

Jack,"Efendim, İskoçya Lordu Theadore Uilleam Orains, sizin zaferinizi kutlamak için Windsor topraklarına geleceklerini iletmişler."diyerek okuduğu mektubu sonlandırdı.
Andrew kafasını salladı,"Ne zaman Kral olur acaba?" Kendi kendine güldü. "Ben ne zaman olursam o zaman, doğru."

Jack kafasını eğdi. "Ve lordum, dışarıda Leydi Diana sizi bekliyor. Onu kabul etmenizi bekliyor."

Andrew gözlerini yumdu ve,"İsa aklımı koru artık!"diye gürledi ve ateş püsküren gözlerini açtı. "Ne istiyor!"

Taş yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin