Bölüm 65

1.3K 146 30
                                    

Bilge,"Benden utandın,"dedi sadece. "Çünkü ben o topuklu ayakkabıları bir türlü benimseyemedim. Sevemedim. Valse yapmayı öğrenemedim ve benimle herkesin içinde dans etmek sana sadece utanç verirdi."

Andrew hışımla ayağa kalkıp karısının yanaklarını tuttu. "Asla Bilge."dedi korkuyla. Gerçekten de aslaydı.
"Asla utanmadım."

Bilge yanaklarını adamdan kurtarmaya çalıştı ve beceremeyince direnmedi. "Kimsenin görmediği yerde benimle dans ettin, içerideyse sadece oturdun." Hüzünle gülümsedi. "Ama Diana, Jennifer veyahut diğerleri bir kuğu gibi süzülebiliyor, onlar İngiliz. Ben Türk'üm. Annemin İngiliz genlerini damarlarımda ŞÜKÜRLER OLSUN Kİ fazla barındırmıyorum."

Adamın korku dolu mavi gözlerine baktı. "Ben kuğu değilim, ördeğim."dedi ve kıkırdadı. Ancak kıkırdaması bile ağlamaklıydı. Andrew hüzün doldu. "Şu anda bile beni kendi bahçemizde, çalışanlar var diye böyle tutman,"dedi Bilge gözleri iyice yaşla kaplandı. "Ayıp," yutkundu. "Belki de beni erkek gibi görüyorsundur farkında değilsindir. Ben dans edemem, dikiş yapamam, dantel düzemem. Yemek yaparım, resim çizerim, kitaplar okur, spor yaparım. Ben sizin kadınlarınız gibi değilim, ben bir Osmanlı kadını gibi bile değilim. Benden çok üstün Osmanlı kadınları, İngiliz soylularından da. Becerikli zarif kadınlardır bizimkiler. Temizlerdir, sizin Leydiler gibi gülle karışık dışkı kokmazlar."

Andrew bunun da farkındaydı.

Bilge'nin ne kadar titiz olduğunu biliyordu, kokusuna bayılıyor, temiz bedenine ölüyordu.

Hatta itiraf etmek gerekirse Andrew Bilge ile evlendikten sonra haftada bazen iki haftada bir yaptığı banyoyu haftada üçe çıkartmıştı.

Bir keresinde Bilge ona ter koktuğunu söylediğinde bununla övünmüş, kızın durmayan kahkahalarıyla utanmıştı.

Bilge kıllı da değildi. Türk kadınları büyülü olmalıydı.

Bilge,"Ama ben ne Osmanlı kadınları gibi mükemmel ne de sizin kadınlarınız gibi şişirme bir zarifliğe sahibim."dedi. Andrew yüzlerini iyice yakınlaştırıp,"Bilge,"diye fısıldadı. Yine de susmadı genç kız. Göz yaşı pıt diye aktı yanağına.
"Andrew ben gerçekten çok zorlanıyorum." Omuz silkti,"Terzi kendi söküğünü dikemiyor Andrew."dedi. Kafasını iki yana salladı,"Bazen o kadar zorlanıyor, o kadar çok düşünüyorum ki ağlamak istiyorum." İç çekti. "Sen bana bazen hiç iyi gelmiyorsun." Andrew nefesini tuttu. Bilge ona çok iyi geliyordu.

Bilge burnunu çekti. "Benden utanan bir adamın karısı olmak bana iyi gelmiyor."

Andrew,"Senden utanmıyorum."dedi acı çekerek. "Seni çok seviyorum, özür dilerim," bu özür Bilge için gerçekten de çok değerliydi çünkü ilk defa aradığı bu samimiyeti hissetti. "Beni affet sana yalvarıyorum. Acı çekmene katlanamıyorum."

Bilge gülümsemeye çalıştı. "Seni ne zaman affetsem tekrar aynı hataya düşüyorsun."

Andrew kafasını iki yana salladı,"Bir daha asla sevgilim."dedi. "Sana yemin ederim ki asla!"

Bilge ağladı,"Güvenmiyorum."

Andrew kız ile alınlarını birleştirdi. "Yalvarıyorum."

Bilge,"Korkuyorum."dedi ve gözlerini yumdu.

Andrew fısıldadı,"Seni seviyorum."

Bilge,"Yetinemiyorum."dedi titreyen sesiyle.

Andrew,"Çok seviyorum."dedi ve o da yumdu gözlerini.

Bilge,"Hissedemiyorum."dedi.

"Senin uğruna ölmek istiyorum."

"Beni sevginle yaşatmanı istiyorum."

Taş yürekWhere stories live. Discover now