Bölüm 41

1.6K 145 5
                                    

Bilge kızdı,"Sadece senin başın ağrımadı Andrew!"

Andrew iç çekti,"Biliyorum da, keşke Atilla arkadaki arabayla gelseydi. İkimiz için de daha kolay -"
Bilge'nin bakışları konuşmasını engelledi.
"Ben hiçbir şey demiyorum Bilge."diyerek ellerini havaya kaldırdı adam. "Hiçbir şey."

"Bence de dememelisin."diye çatmıştı kaşlarını genç kadın. Sinirliydi. O nasıl laftı öyle ya!

Andrew dudaklarını birbirine bastırarak gülüşünü gizlemeye çalıştı,"Koskoca Andrew Albert Windsor'un düştüğü hale bak," elini saçlarından geçirip takım elbisesinin ceketini düzeltti. "Ve bu durumdan hiç şikayetçi değil."

Bilge sempatik bir şekilde gülümsedi,"Çok tatlısın." Yumuşacık olmuştu kalbi.

Andrew kaşlarını çattı ve iğreniyor gibi davranıp,"Kesinlikle tatlı falan değilim."dedi. Bilge kıkırdadı. "Sen öyle diyorsan öyledir aşkım."

Andrew duyduğu kelimeyle şaşkın bir ifadeyle kaşlarını çattı.

"Ne dedin sen?"
Sesindeki hayret Bilge'nin dikkatini çekti ancak kız ne dediğini hatırlamadığı için,"Yanlış bir şey mi dedim?"diye sordu.

Andrew kuruyan dudaklarını diliyle ıslatarak,"Boşver,"diye fısıldadı. Fena etkilenmişti o kelimeden.

Aşkım,

Daha önce kimseden duymadığı bu kelimeyi en değer verdiği kişiden duymuş olmak...

Tüyleri diken diken olmuştu Lordun.

**

Bir haftadan fazla sürmüş yolculuk sonunda bitmiş Bilge kucağında tuttuğu kundaktaki bebeği ile malikaneye girdiğinde çalışanların ve halkın ona olan davranış şekillerini pek beğenmemişti.

Çünkü insanlar ona saygı duymadığını belli eden bir şekilde bakıyor, selam bile vermeye tenezzül etmemişlerdi.

Bilge'nin Dük Andrew 'i terk etmiş olması insanların gözünde olmayan değerini iyice düşürmüştü.

Andrew arabacıya ve Thomas'a dönük kızın ne yaşadığını bilmeden onlara birkaç sert ve son derece net emirler verdikten sonra vücudunu karısına çevirdiğinde onun büyük, ihtişamlı, beyaz mermer ve altın detaylı merdivenin başında ayakta bebekle öylece durmuş malikaneye baktığını fark etti.

Yanına birkaç adımda vararak elini karısının beline attı. Bilge bu hareketle dalmış olduğu düşüncelerinden sıçrayarak kendisine geldi. "Benim sevgilim, korkma."dedi Andrew.
Kızın hâlâ kıpırdamadığını fark edince belindeki eliyle biraz öne itti ve,"Neden kıpırdamıyorsun Bilge?"diye sordu merakla.

Bilge yutkundu. "Bana kötü bakıyorlar."
Genç adam başını kıza eğmeyi kesip, Bilge'nin direkt olarak baktığı manzaraya döndü ve kaşlarını çattı.

Onun baktığını gören çalışanlar aniden saygı duruşuna geçmiş başlarını eğmişlerdi.

"Gel Bilge."dedi kızın belini bırakmadan, beraber yavaş yavaş merdivenleri çıktılar.

Sonunda büyük kapının başına geldiklerinde tüm hizmetliler Andrew 'in emirlerine hazırdı.

Ancak Andrew,"Siz!"dedi karısının belini bırakıp onlara doğru tehdit eder gibi adımlar atmaya başladı. "KİMSİNİZ!"diye bağırdı tüm öfkesiyle.

Hepsi başları eğik halde oldukları yerde irkildi. Korktu.

"SİZ KİM OLUYORSUNUZ DA LEYDİNİZE MEYDAN OKUYORSUNUZ! HADSİZLER!"

Bilge dudağını kemirmeye başladı.
Andrew sinirden kıpkırmızı olmuş, bağırırken boğazındaki damarlar şişiyordu.

"HER BİRİNİZİ TEK TEK!"Dedi Andrew büyük bir ciddiyetle,"KAZIĞA OTURTURUM!!" son kelimede öyle bir bağırdı ki camlar, tüm o sehpaların, şömine mermerinin, dolapların üzerindeki değerli vazolar, sigaralıklar, biblolar titremişti.

"SİZİN O GÖZLERİNİZİ OYAR, KÖPEKLERE ATARIM!"
Cristiano korkudan titreye titreye,"Lordum affedin am-"diyecekti ki Andrew öfkeyle kesti sözünü. "AFFETMEM!"dedi. "LEYDİNİZE BİRİNİZİN DAHA YAPTIĞI SAYGISIZLIĞI ASLA AFFETMEM!"

Lordunun ciddiyetini anlamamış bir yarım akıllı,"Sizin varlığınızı yok sayıp densizce davranmış bu kadına benim saygım yoktur lordu-"

Andrew kafasıyla askerlerine işaret etti ve adam daha sözünü bitirmeden iki kolundan tutup,"Lor-lordum!"diye bağıran adamı korkudan altına ettirmişlerdi.

Andrew netti,"Gidin meydanda falak-"Bilge sözünü kesti. "Hayır lordum!"

Andrew çatık kaşlarıyla arkasındaki karısına döndü. Bilge korkuyla yutkundu. "Lütfen onu bağışlayın."diyerek başını öne eğdi Bilge.

"Bilge."dedi Andrew sadece. Bilge eğik başını kaldırmadan selam verdi. "O bilmiyor."dedi hüzünle kız. "Lütfen onu bir defalık affedin efendim,"

Andrew iç çekti. "Askerler!"diye aniden gürledi. Bilge dahil herkes tekrar yerinde irkildi. "Zindana götürün. Onunla sonra ilgileneceğim."dedi.

Askerler emre uyup adamın ayaklarını yerden keserek aşağı zindanlara doğru hızla gitmeye başladılar.

Andrew kafasını salladı. "Leydim,"dedi. "Yorulmuş olmalısın, Harry ile yemek yemeden önce biraz dinlenmek istemez misiniz?"

Bilge korkarak kafasını kaldırdı,"E-evet."dedi ve tekrar başını eğdi. "İsterim lordum."

Adam kafasını salladı,"Olivia!"dedi. "Odalar hazır mı?"

Olivia,"E-evet!"diyerek hızla cevap verdi.

Herkesin ödü patlamıştı.

**

Bilge adamın odaya gelmesini bekliyordu.
Yemekleri odaya istemişti ve Andrew'e sormadan böyle bir şey yapmış aşağı inmemişti ve korkuyordu.

Atilla'nın beşiğini hafif hafif sallamaya devam etti. Minik bebek mışıl mışıl uyuyordu. Yüzüne baktı, gerçekten de hem babasına hem annesine benziyordu ancak bakışları direkt olarak Andrew 'di.

Minik bebek sert bakıyordu. Derken kapı birden açıldı.

Andrew yorgun yüzüyle odaya girip direkt soyunmaya başladı. "Aşağı inmedim."diye mırıldandı Bilge bebeğin beşiği sallamayı kesip oturduğu yerden kalktı ve yatağa ilerledi. Andrew kafasını salladı ve gecelik gömleğini giyindi. Sonrasında kemerini çıkarıp hızla koltuğa attı. "Yorgunsun diye de ben zorlamadım."
Andrew alt geceliğini giyinip ayakta ona merakla bakan karısına döndü ve sonunda göz teması kurdular.

Bilge,"Kızmadın?"diye sormadan sordu.

Andrew kafasını salladı ve iç çekti,"Kızmadım."

Bilge tebessüm ederek,"Teşekkür ederim Andrew,"dedi. "Gerçekten."

Andrew kıza yaklaşıp yanaklarına ellerini götürdü ve hafifçe okşadı. "Seni seviyorum Bilge."

Bilge kafasını adama yaklaştırıp dudaklarını birbirine sürttü,"Bende seni Andrew."

**

Bilge sabah uyandığından beri odasında adamla sohbet ediyordu.

Derken birden aklına gelen şeyle sinirlendi kız,"Sen gerçekten Andrew, tehlikeli bir adamsın!"

Taş yürekWhere stories live. Discover now