Bölüm 72

1.1K 137 21
                                    

"Senin zamanınla ilgili hiçbir şeyi merak etmiyorum."dedi Andrew net bir şekilde. "Bu konu burada kapandı ve bir daha asla açılmayacak. Atilla bilmeyecek. Doğacak hiçbir çocuğumuz bilmeyecek. Senin ne zamandan geldiğin umrumda değil belki ancak bu, bu," gözlerini sinirle yumdu ve kafasını iki yana salladı. "Sana olan sevgimi değiştirmiyor belki ama bakış açımı değiştiriyor."

Bilge gecenin köründe kocasıyla oturduğu bahçede korkuyla onu dinliyordu.

"Nasıl?"diye sordu hâlâ ağlamaklıydı.

Adam öpmüştü onu, evet ancak sonra da susmuş ve akşam olduğunda konuşmak için bahçeye çıkartmıştı.

"Ürkütüyor."dedi Andrew. "Atilla da sen de. İkiniz de ürkütüyorsunuz beni hatırladıkça."

Bilge çok alındı. "benden ve oğlundan korkuyor musun?"

Andrew gözlerini açıp karısına baktı. "Çok değişik Bilge, anlamıyorsun. Aklım hâlâ almıyor. Hiç bilmediğim, bilinmeyen, gerçekliği bile şaibeli bir zamandan geliyorsun. Ve bana diyorsun ki inan."

Bilge hüzünle,"Yalancı değilim ben."dedi.

Andrew sinirle yumruğunu masaya vurdu ve kafasını çevirip yan taraftaki renkli gül bahçesine baktı. Işıklar, sokak kandilleri aydınlatıyordu. Hava sıcaktı ve nemliydi. Ufak tavşanlar, kediler ve köpekler bahçede geziniyordu.

Çiftin konuşmasını sadece hayvanlar değil Olivia, Alfonso, William ve daha nicesi izliyordu.

Genç adam malikaneye tekrar dönüp baktığında pencerelere, balkonlara çıkıp onları izleyenleri fark ederek karısına baktı öfkeyle.

"Anlamıyorsun değil mi?" Kafasını iki yana hafifçe salladı. "Bugün bu malikanede biri öldü. Seni Papa'ya cadı diye ihbar edecek belki de herkese büyücü olduğunu söyleyecekti. Halk malikaneyi meşalelerle basmasın, seni katletmesin diye," masanın karşısındaki Bilge'ye yaklaştı, cümlesini tehditvari bir şekilde fısıldayarak tamamladı,"Ben bugün birini öldürdüm."

Bilge gözlerini belerterek,"Onu sen mi öldürdün?"diye sordu.

Andrew kaşlarını çattı ve tekrar arkasına yaslanarak,"Alfonso!"diye bağırdı sertçe.

Yaşlı tombul aşçı sesini duyduğu gibi yediği baston ekmeği irkilerek yere düşürdü ve,"Ninemin sakallı çenesi!"diye haykırdı.

Korkuyla yutkunarak mutfak balkonundan bahçeye inen merdivenlere koştu.

Bahçeye indi, Andrew ile Bilge'nin oturduğu zarif beş çayı masasına doğru koca göbeğini bir o yana bir bu yana sallayarak koştu.

"Emredin efendim!"dedi koşmasıyla nefes nefese kalmıştı.

Bilge kafasını çevirip yüzü koşmanın verdiği heyecanla mı korkudan mı kızardığı belli olmayan aşçıya baktı.

Andrew umursamaz bir öfkeyle,"Thomas bugün merdivenlerden ne oldu da düştü?"diye sordu.

Bilge'yi öptükten sonra aşağı inmiş bir bir tüm malikaneyi tehdit etmişti.

"Ninemin terli çorabı aşkına! O bodur cüce yürümeyi bile bilmiyordu. Ayakları birbirine dolandı ve düştü Lordum!"dedi Alfonso hemen.

Andrew kafasını salladı,"Tamam defol git şimdi. Olivia!"

Alfonso selam verip kelleyi kurtarmanın sevinci ile mutfak balkonuna koştu.

O giderken karşıdan gelen Olivia'ya,"Tanrı yardımcın olsun."diye fısıldadı.

Olivia hızla vardı Lordunun masasına.

Taş yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin